Tüm dünyada geniş bir hayran kitlesine sahip, son yılların popüler dizisi La Casa de Papel’de Berlin karakteriyle tanıdığımız Pedro Alonso O’choro’nun ilk kitabı Filipo’nun Kitabı, Epsilon Yayınevi etiketi ve Fatmagül Ezici çevirisiyle Türkçe okuruyla buluştu. Pedro Alonso, kitabı “büyülü bir karşılaşma” olarak tanımladığı hipnotist Tatiana Djordjevic ile çıktığı regresyon yolculuğunda keşfettiği geçmiş yaşantılarından birinden yola çıkarak kaleme almış.
“Çok da uzak olmayan bir zamanda, ben Filipo’ydum.”
Ruh Göçü veya Reenkarnasyon Üzerine
Tarih boyunca ruh göçü birçok spiritüel ve dini metinde yorumlanmıştır. Bu kavram en çok, her bireyin önceki yaşamında gerçekleştirdiği iyi ya da kötü eylemlerle kendini değerlendirdiği bir öğreti olan karmayla ilişkilendirilir.
Kitabın önsözünde de değinildiği üzere “Buda’nın deneyiminin ışığında, insan bir beden içerisinde yaşadığı belirli sayıda enkarnasyondan sonra, her şeyin, özellikle özgürleşmek ve Nirvana olarak adlandırılan Kaynak ile birleşmek için kendini arındırdığı arzunun, yalnızca bir yanılsama ve matris olduğuna ikna olur.”
Platon da kendi felsefesinde bu kavramdan bahseder. Platon’a göre ruh ölümsüzdür ancak evrenin temel sistemi düalite (ikilik) nedeniyle kusurlu bir doğaya sahiptir ve bedenin içinde hapsolmuştur. Hapsolduğu bedenle birlikte yaşamlar arası sürüklenmeye mahkumdur. İnsanın reenkarnasyonu bir önceki yaşamın deneyimleriyle belirlenir ve insan ancak ahlaki bir davranışa sahipse, güzel ve iyi olanı benimsemişse özgürleşebilir. Ruh, sadece bu şekilde tanrılar arasında huzur içinde yaşayabilir.
Sufizm gibi ezoterik olarak tanımlanan bazı İslami akımlar da ruhun evrimsel döngüsünün temel ilkesi olarak ruh göçünü kabul eder. Bu sebeple reenkarnasyon, Sahraaltı Afrika’nın ve yerli Amerikalıların farklı geleneklerinde bir inanç olarak benimsenir.
Kısmen otobiyografik bir çalışma olan Filipo’nun Kitabı, kitabın baş kahramanı Filipo’nun kendini, dünyayı, insanları, benliğini ve ruhunu keşfetme sürecini ve bu süreç içinde görev yaptığı rejim ve ona ihanet etmek arasında kalarak aldığı büyük hayat dersini anlatıyor.
Filipo’nun Kitabı ‘na Dair…
Pedro Alonso, geçmişine yaptığı yolculukla, imparatorluk zamanında doğuda göreve giden Romalı asker Filipo olarak reenkarne oluyor. Filipo, öfkesini kontrol etmeyi pek bilemeyen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Üstlerinden birini dövünce, bir göreve gönderilip uzaklaştırılıyor.
Görevi, imparatorluğun komutasındaki öncü birliklerden birine gitmek ve toplum kurallarına uymayan kişileri, yani kontrolden çıkarlarsa Roma için potansiyel bir tehlike arz edebilecek olanları dikkatlice bulup açığa çıkarmak. Bu görevini yerine getirmek için yol alırken, iç sesinin ona söylediğini dinliyor: “Yilak’ı bul.” Ve böylece bu spiritüel yolculukta hayatını değiştiren ve ona bilgece kılavuzluk eden Yilak ile karşılaşıyor.
“Bir adamı aramak üzere bir yere gidiyorsun; onu ortadan kaldırıp kaldırmayacağını anlamak için. Onunla konuşuyorsun. Küçük bir nehrin kıyısında. Ve nereye olduğunu bilmeden düşüyorsun. Sanki bir hiçliğin içine düşüyorsun gibi, onun merhametinin ağına. Sözcükleri ve gülümsemesi öyle özel bir anlam taşıyor ki. Korkacak hiçbir şey yok. Bu adam kavga istemiyor. Onu takip ediyorsun. Onun yolunda yürüyor ve korunmasız bir şekilde düşman bölgesine giriyorsun. Eğer onun korkacak bir şeyi yoksa, senin de yok.”
Yilak, özgür ruhlu, kimseye hesap vermeyen, herkese kucak açan, görünenin ve Filipo’nun düşündüğünün aksine, önyargılarından kurtulmuş, hazır olana ve dinlemek isteyene sözcüklerini armağan eden bir adamdır. İsyankâr ve topraklarını korumak isteyen bir grubun başındadır ve “Öğretmen” olarak tanınır. İnsanlar ona güvenirler ve insanları peşinden sürükleyecek güçtedir.
Yilak ve ardındaki insanlar, özgürlüğün peşindedirler ve imparatorluğun dünyanın sahibiymiş gibi davranmalarına karşıdırlar. Yilak, bir devrimin olması gerektiğine inanmaktadır ve ona göre kimse kimsenin efendisi değildir. İnsanlara, kendilerini geliştirmenin ellerinde olduğunu öğretir ve herkesin kendi için bir seçim yapması gerektiğini vurgular.
Yilak ile karşılaşması ve ondan öğrendikleri Filipo’nun dünyayı algılama ve dünyayla ilişki kurma biçimini baştan ayağa değiştirir ve Filipo, artık kendi vicdanı, değerleri, iç sesinin söyledikleri ile eşsiz bir deneyim yaşamaya başlar.
Bir yanda hayatını değiştiren akıl hocası, bir yanda hizmet ettiği imparatorluk tarafından verilen görevi arasında kalan Filipo, bu spiritüel deneyimi hayatının en büyük dersine çevirir.
“Tüm bu insanlar ne arıyorlar?”
Filipo artık, içini kavurup duran, anlam veremediği yangınlardan huzurlu bir denize doğru kulaç atmaya başlıyor. Bu imparator karşıtı adamın peşinden iç sesini dinleyerek giderken, hiç tanımadığı insanlar ona yakın, bilmediği topraklar tanıdık gelmeye başlar. Filipo burada ait olmayı ve kendini bulmayı keşfeder. Tüm bunların yanında, alışkanlıkları, bir asker oluşu, güç tutkusu onu büyük bir ikileme sokar. Neyi seçecek, ne tarafa yönelecektir? Vicdanını susturup başarı ve güce mi koşacak yoksa kendine yepyeni bir yol mu çizecektir?
Filipo’nun Yilak ile kurduğu derin dostluk bağında öne çıkan bir kavram da adalet. Güç sarhoşu, kendinden emin bir askerin, hizmet ettiği sisteme karşı duran bir topluluğun liderinin sağ koluna dönüşmesi ve dolayısıyla kendini bulması, insanın alışkanlıkları, devlet-toplum ilişkisi açısından da okuyucuya bir pencere açıyor.
İnsanın kendini kabullenişinden önce kendinde olmayanı fark etmesi, Filipo’nun yolculuğunda büyük bir çıkış noktası olarak karşımıza çıkıyor.
“Sen kimsin, Filipo? Nereden ve ne için geldin? Özlemini çektiğin şey nedir? Her şeyin ötesinde, seni içten içe yiyip bitiren ve peşini bırakmayan o şeyin kökeni nerede?”
Filipo’nun Yilka ile çıktığı yolculukta sorguladığı şeylerden biri de insan olma kavramı. İnsan olmak nedir, bu dünyaya dair sorumluluklarımız, görevlerimiz nelerdir? Gerçek anlamda yaşıyor muyuz?
Yaşamanın sorumlulukları ve insanın “insan olmaya” dönüşmesi, Filipo’nun bedelini ödeyeceği ve karar vermek zorunda kalacağı gelişmeleri de beraberinde getirir. Filipo’nun öncelikle baskıcı ve yıkıcı bir politika güdümleyen imparatorluğu sorgulamaya, işini çok seven bir asker olarak halka boyun eğdirmeye ve sömürmeye çalışan bu düzenin içinde var olup olmamaya karar vermesi gerekir. Kendine şu soruyu sorar: Hangisi daha kötü? Ülkeye ihanet etmek mi, yoksa insanlığa ihanet etmek mi?
İnsan kendini bulabilen bir varlık mıdır? Vicdan nerede devreye girer? Minnet duyduklarımız kararlarımızı ne kadar etkiler? Hayatın bize söylediklerini sahiden duyabiliyor muyuz? Benliğimizde saklanan gizli yaşantı veya yaşantılarımıza ne kadar yakınız? Geçmişimiz, zannettiğimiz kadar geride mi?
Soru sormaktan çekinmeyen ve bunlara cevap arayan Filipo’nun Kitabı, akıcı anlatımı ve etkileyici soru-cevaplarıyla okuyucuya zihni berraklaştıran farklı bir deneyim sunuyor. Pedro Alonso, aynı zamanda Madrid Dramatik Sanat Kraliyet Okulu’nda aldığı eğitimle sanat kariyerini taçlandırmış, oyunculuğun yanı sıra dansla ilgilen bir tiyatro oyuncusu ve bir çizer. Yazar, resme olan ilgi ve sevgisini de kitabın her bölümünde bulunan, tamamı renkli, Tatiana Djordjevic ile birlikte hazırladığı göz alıcı illüstrasyonlar ile gösteriyor.
Pedro Alonso, Filipo’nun hikâyesini yazmayı ve paylaşmayı seçmesinin nedenlerinden birini şöyle açıklıyor: “Birçok kişinin onun aracılığıyla, kendi yaşadığı zorlukları ve aklındaki soru işaretlerini belli bir dereceye kadar tanımlayabilmesi.”
Yazar, aynı zamanda, kitabın son kısmına kitabın devamı ile ilgili birkaç versiyon fikri ile oluşan bir bölüm koymuş.
Derin soruların cevaplarını arayan kitapta, yazarın tiyatral birikimi ve sanatsal bakış açısı, cümleleri aracılığıyla zihinde yarattığı güçlü görseller ve akıcılıkla kendini belli ederek okuyucuya dikkat gerektiren ve soru sorduran bir okumanın kapısını açıyor.
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.