Konuya dair tartışmalar devam ededursun, sosyal medya Türkiye’de de dünyada olduğu gibi bağımsız ve nitelikli eleştirinin önemli mecralarından biri haline geliyor. Güncel yayıncılığa, edebiyata dair eleştirel notlar paylaşan, çarpıcı sonuçlar sunan anketler oluşturan profillerin başında Edebiyat Çekici geliyor. Gerçekte kim olduğu bilinmeyen ve nitelikli paylaşımları karşısında bunun pek önemi de olmayan Edebiyat Çekici’nin röportaj verdiği ilk mecra olmaktan mutluyuz. Teşekkürler kendisine. 🙂
Selam sevgili Edebiyat Çekici; insanlar bana “Sen o musun?” diyorlar. Umarım bu sefer de kendi kendimize röportaj yaptığımızı düşünmezler. Dosyadan önce senden başlamak isterim. Nereden esti böyle bir profil yaratmak, nasıl gelişti süreç?
Sen değil miymişim? Ben de bazen kendimi sen sanıyorum. (Gülüyor) Edebiyat Çekici bir proje olarak başladı diyebilirim. Odağında edebiyat dergileri vardı, hâlâ var ama artık güncel edebiyatın tüm gündemleri hakkında yazmaya çalışıyorum. Yayın dünyamızda her zaman gruplaşma vardı ama sosyal medyayla birlikte aleni bir şekilde yapılıyor şu an. Kim kimin kitabını övecek, kimin dergisinde kim yazacak ya da hangi yazar hangi yayınevine geçmeye çalışıyor, hepsini okuyabiliyoruz. Edebiyat Çekici bu şovları bitirmek için ortaya çıktı.
Güncel mevzu: Ekonomik gelişmelerden sonra yayıncılıkta neler değişeceğini öngörüyorsun?
Yayıncıların verdiği röportajları ve zam haberlerini okuduktan sonra biraz duraksadım, acaba o kadar kötü olur muyuz diye düşündüm. Şu an o kadar karamsar değilim. Küçük yayınevleri etkilenecektir tabii ki ama bunun atlatılacağını düşünüyorum, öyle düşünmek istiyorum.
Bugün edebiyat ve yayıncılık piyasasını büyük oranda dergiler domine ediyor mu sence yoksa bu bir illüzyon mu?
Edebiyat piyasasını dergiler değil ama klişe bir ifade olan “köşe başlarını tutmuş yazarlar” domine ediyor. Bugün “erkek edebiyatı” da tutulmuş, “feminist edebiyat” da tutulmuş, hatta belki kızacaksın ama bilimkurguda bile köşebaşında oturanlar var.
Dergiler son yıllarda ön plandaydı ama artık kimse X dergisi kapağında Neşet Ertaş görmeye şaşırmıyor. Alıştığı için gülüyor. O dergilere yazan kişilerin de dergiyle gönül bağı kurduklarını sanmıyorum, telif alıyorlar, bitiyor. (Gülüyor)
Bizde okur, aktif olarak, bilgili ve eleştirel olarak edebiyata/yayıncılığa müdahil olamıyor. Çoğunlukla pasif ve tüketici kısmında, Edebiyat Çekici’ni de en çok bu açıdan, eleştirel olması itibariyle önemsiyorum. Bu tespiti nasıl değerlendirirsin?
Okurun yayıncılığa müdahale etmesi gerektiğini düşünmüyorum. Düşünsene, her gün yüzlerce mail, telefon alıyorsun, “Bunu öyle yapma böyle yap, bilmem kim yazarını basın, bu kapağı değiştirin.” Tüm bu istekler ciddiye alınırsa o yayınevinde üretim olmaz. En iyi örnek Can Yayınları. Beyaz kapaktan vazgeçtiler, yıllar oldu, hâlâ beyaz kapağa dönün diye tweet’ler atılıyor. Kim bilir ne mailler geliyordur adama. (Üzgün emoji) Eğer ülkedeki okur profili daha nitellikli olsaydı dediğine katılırdım ama şu durumda böyle kalması daha iyi diyorum. Bana gelirsek, benim yayınevlerine karşı bir yaptırımım da yok ki. Ben olan biteni söylüyorum, başkalarının sesini duyuruyorum. Yayın dünyasında daha fazlasını söyleyecek onlarca insan vardır ama farklı nedenlerden dolayı söylemeyi tercih etmiyorlar, biliyorum. Söylemesinler de zaten. 🙂
Dünyada, özellikle Batı’da okurların daha eleştirel, daha belirleyici olarak üretime katılmasına karşılık bizdeki bu durumu en çok kimin eksikliği olarak yorumlarsın? “İnsanlar kitap okumuyor”da mı sıkışıyoruz yoksa kimi yayıncılar, yazarlar da çok bilen okur istemiyor olabilir mi?
İnsanlar okuyor, deli gibi okuyor. Bence asıl sorun nitelikli okumada. Çok satanlara bak mesela, adını duymadığın yazarlar var, 500 bin satmış, nasıl oluyor? Reklamla. İyi bir reklamla her şeyi satabiliyorsun, ne güzel değil mi? Bir şey daha var, bu kitapların bu kadar satmasının sebebi yine tüketimle ilgili. Oku-at. İzle-unut. Üzücü ama belki de bu ülkede bu kadar oluyordur deme zamanı geldi gibi.
İçerik, yani eser, ilk aşamada yazardan önce geliyor. Okurla yazar arasındaki köprü eser oluyor. Peki bir yerden sonra başarıya ulaşan yazar, eserin önüne geçiyor mu sence, özellikle günümüzün popüler yayıncılığında böyle bir çıkmaz var mı?
Haklısın. kesinlikle geçiyor, yayınevi şöyle diyor: “O artık bizim yazarımız. Ne yazarsa basmalıyız.” Çünkü basmazsa, diğer kitaplarını alıp başka yayıncıya gidebilir. Bu da istemeyerek aldıkları bir risk bence.
Kimi yayınevleri sosyal medyada, dergilerde veya WattPad gibi uygulamalardaki okur veya takipçi sayısına göre yazar transferi yapabiliyor. Dolayısıyla artık yazarların kendilerini yayınevi tarafından desteklenebilir hale getirmesi de söz konusu mu sence?
Okurun ya da yayınevinin yazarı sahiplenmesi önemli. (Soru: Bakalım Emrah Serbes’i yine sahiplenecekler mi?) Ben yazar transferlerini çok seviyorum. Futboldaki transfer dönemi gibi. Çok olmuyor ama izlemesi keyifli. Yayınevlerinin yazar transfer ederken takipçi sayısına vs. değil de önceki kitabın satışına baktığını düşünüyorum, o da mantıklı çünkü. Umarım dediğim gibidir. 🙂
Önceki sorulara bağlı olarak; yayıncı-okur-yazar dinamiklerini yabancı dilde de takip ediyor musun? Ediyorsan orada nasıl bir durum görüyorsun?
Takip edemiyorum. Yurtdışında Edebiyat Çekici yok. 🙂
İdealizm penceresinden hep şuna inanıyoruz: Nitelikli işler yarına kalacak, günün popülerleri unutulacak. Gerçekten böyle mi sence yoksa artık niteliksizlerin de yarına kalma direnci yükseldi mi?
“Yarına kalma” durumu biraz garip. Bugün klasik diye okuduğumuz eserler gerçekten çok mu nitelikli yoksa artık kabullenilmiş olduğu için kimse sorgulamıyor mu? (Bkz. yanlış okumalar.) Asıl soruna gelirsek, kimse bir sonraki yıl bile yüzüne bakmıyor bu kitapların.
Bu dosyayı en başta “yazara yatırım yapmak veya yazar yetiştirmek” ön adıyla düşünmüştük fakat farklı açılımlarına gelen tepkilerle değiştirdik. Bir yayınevinin ve yazarın, uzun vadeli, sadece ekonomik değil nitelikli üretim anlamında da geleceğe dönük ilişkisini yatırım ifadesiyle açıklamak sadece “ekonomik” çağrışımları nedeniyle mi kulağa sakıncalı geliyor, yoksa bize özgü bir refleks mi var sence?
Türkiye’de yazarak yaşayan yazar sayısı bir elin parmaklarını geçmez. O yüzden yazarlar para kazanmak istediği zaman neden canavar oluyor anlamıyorum. Bizde yazarlık hobi olarak görülüyor çünkü. Yazar parayı düşünmese belki muhteşem şeyler üretecek ya da halihazırda çalıştığı işinde belki üç saat daha az çalışsa hep düşündüğü romanını yazabilecek ama olmuyor. Keşke yazabilen tüm yazarlar istedikleri gibi yaşayabilse. (sosyal mesaj)
Edebiyat Çekici gibi, mevzuya doğru yerlerinden asılan birkaç profil daha var. Sen kendi adına sadece orada kalmaya niyetli misin yoksa sözgelimi bir blog veya bir mecrada düzenli yazmak gibi planların var mı? (Varsa ilk sözü bize verir misin? 🙂 )
Diğer profillerin gözlerinden öperim. Blog açmak için zamanım yok, başka yerde yazmak isterim ama mail adresimin şifresini unuttum, yeni mail hesabı almak zor geliyor. Şimdilik Twitter’da devam.
Eklemek istediklerin varsa alalım.
İlk kez röportaj veriyorum, teşekkür ederim. Mümkünse bol çekiçli görseller kullanın.
Zaman ayırdığın için biz teşekkür ederiz.