Akgün Akova uzun bir aradan yeni kitabıyla okurlarıyla buluşuyor. İçimden Geçen Yolda adlı kitabı KaraKarga Yayınları’ndan çıkan Akgün Akova yazılarında yine özgünlüğünü ortaya koyuyor ve olaylara, durumlara hiç düşünmediğimiz açılardan bakıyor. Yıllar boyunca gördüklerini, deneyimlediklerini, dinlediklerini kendine özgü anlatımıyla paylaşan Akova okurlarını öykülere, şiirlere, düşlere karışan eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor.
Arka kapaktan:
Bu kitabın yazılması bitmek üzereydi. İçinde yer alan yazılar, kitaba kendi adlarının verilmesi için sıkı bir kavgaya tutuştular. Babası Çalınan Bisikletçi diyordu ki, “Bu bir yol kitabı; benim adım yakışır!” Çağlayandan Düşen Sincap da diyordu ki, “Bu bir coğrafya kitabı; adı benim adım olmalı!” Kağa Delik söyleniyordu, “Bu kitap çok şiirsel, ben de bir şairi anlatıyorum. Adını benden alsın!” Gökkuşağının Ayakkabısı, hepsine tersleniyordu: “Bu rengârenk bir kitap, benim adımdan başkası yakışmaz!” Şemsiyemin Üstünde Uçan Martı ortaya atılarak dedi ki, “Biliyorsunuz, bu adam bu kitabı uçarak yazdı. Kitabın adını hak eden benim! Benim adım verilmeli!”
Tam o sırada bir gürültü duyuldu ve Vecihi Hürkuş uçağıyla Apollo 11’in yanından hızla geçerek yazıların arasına daldı. Diğer ad adaylarının harflerini darmaduman edip havaya savurdu ve uçağıyla akrobatik hareketler yaparak kitabın adını gökyüzüne yazdı: İçimden Geçen Yolda.
Durum budur!
Yazar hakkında:
Adı ve soyadı ile uyaklı olsun diye, Akyazı’da doğdu. Çocukluk devrinde, ayı oynatıcısı olmak istedi. Tefin işkence aleti olarak kullanıldığını sonradan öğrendi. Haritalarda günlerce göçmen kuşların gittiği yerleri aradı. Onlara yazdığı mektupları göndereceği adresleri bulamadı. Einstein’la Frankenstein’ın kardeş olmadıklarını anladıkları gün, çocukluk devri sona erdi. Einstein’ın “Düşlemek, bilgiden daha önemlidir.” dediğini kulaklarıyla duydu. Oysa Albert Einstein, bir ışının sırtına binip yeryüzünden çoktan gitmişti.
Akova, canı sıkılınca Gebze Lisesi’ni, Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü ve İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nü bitirdi. Diplomalarını duvara astı. İlk şiiri, 1984 yılında yayımlandı. Çok cinayet işledi, elini şiire buladı. Okuyup da etkilendiği tüm şairleri ve sevdiği dizeleri bir bir öldürdü. Kendi oldu. Bir şiir okuduğu zaman kendine hep “Şair, bu şiirde ne demek istememektedir?” diye sordu. Bir çift kanadın, bir altın madeninden daha değerli olduğuna inandı hep.
Yapıtları birçok dile çevrildi, ama o kendine çevrilemedi. Dünyanın kalp atışını duyma çabası olarak 1998’te elinde fotoğraf makinesiyle yollara düştü. Gezi yazarlığı ve editörlüğü, doğa fotoğrafçılığı, TRT ve Açık Radyo’da sunuculuk, metin yazarlığı ve program yapımcılığı yaptı. Üniversitelerde ve çeşitli kurumlarda yaratıcı sanat eğitimleri verdi. Fotoğraf sergileri açtı.
Akgün Akova’nın binlerce fotoğrafı ve yüzlerce gezi yazısı National Geographic, Voyager, THY Skylife gibi dergilerde yayımlandı. Bugüne dek şiir, deneme, gezi ve fotoğraf alanlarında yirmi beş kitabı yayımlanan Akova’ya 1993 Truva ve 2003 Dionysos Şiir Ödülleri verildi. Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü adlı kitabı 1998 Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü’nü kazandı. 2014 yılında Polonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından “Bene Merito Şeref Nişanı”na layık görüldü.
Aslında böyle uzun bir özgeçmiş yazmak niyetinde değildi. Tek cümle yazıp geçseydi belki de daha iyi olacaktı: “Akgün Akova, bu dünyada elinden geleni yaptı.”