Karakarga Yayınları’nın Kayıp Kitaplar Kütüphanesi dizisinin önceki kitaplarını Bilge Kösebalaban ile çalışan Merve Köken, bu sefer yalnız hazırladığı bir çalışmayla, edebiyat tarihimizin satır aralarında kalmış bir eseri okurla buluşturuyor. Selim Nüzhet Gerçek’in kaleme aldığı Canvermezler Tekkesi sadece lezzetli bir okuma değil, edebiyatımızın ilk gotik roman örneğini de sunuyor. Merve Köken’le hem Canvermezler Tekkesi‘ni hem de edebiyatı ve akademiyi konuştuk.
—Röp: Koray Sarıdoğan
**
Merve, hoş geldin. Yeni kitabını tebrik ederek başlamak isterim. Nasıl ilk tepkiler, yorumlar?
Teşekkür ederim. Henüz çok yeni ama gerek ön okumada okuttuğum arkadaşlardan gerek korku edebiyatımıza ilgi duyan okurlardan gerekse bu alana hizmet eden sanatçılardan büyük ilgi gördü.
Canvermezler Tekkesi de önceki çalışmaların gibi Kayıp Kitaplar Kütüphanesi’nden çıktı ama bu sefer ortak yazarlı değil yalnız çıkıyorsun karşımıza. Eseri keşfetme, çalışıp hazırlama sürecin nasıldı?
Bundan evvelki çalışmaları Bilge Kösebalaban’la yapmıştık. Osmanlı Türkçesinden Latin alfabesine aktarımını ben yapıyordum. Günümüz diline uyarlama konusuna sıkıntı olmayacağı için artık tek çalışıyorum. Eseri tamamen tesadüf eseri keşfettim diyebilirim. Bazı nadir eserleri ararken karşıma çıktı ve eserin tanıtımında “musavver” yani “resimli roman” ibaresi vardı. Ben çizimleri çok merak ettiğim için İleri gazetesinin sayılarını bilgisayarıma indirerek ilerlettim süreci. Sonradan olaylar bambaşka bir hal aldı. Bu da benim şansım. Orijinal çizimler çözünürlük sıkıntısı olduğu için kitapta yer almadı ama onlar için özel bir teaser yaptırdık. O çizimleri de okurla buluşturduk.
“Bizim halk kültürümüz pek çok varlığı bünyesinde barındırıyor.”
Önsözde “Çünkü bu eserin basımına değin bu olağandışılıkta ve bu kadar net biçimde gotik unsurlar içeren Türk romanı olmamıştır,” diyorsun. Bunları meraklısı için biraz daha açar mısın?
Bizim halk kültürümüz ve halk anlatılarımız aslına bakılırsa ürpertici pek çok varlığı bünyesinde barındırıyor. Bizden çok uzak geçmişte uzun kış gecelerinde insanların birbirlerine anlattığı cinli perili hikâyelerden de bu durum anlaşılabilir zaten. Ama roman ve anlatı konusuna gelindiğinde özellikle Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında bu durumun üzerine pek gidilmemiş. Bir de Namık Kemal’in Celâl Mukaddimesi’nde bu tarz hikâyelerle ilgili söylemleri edebiyatçıları daha da uzaklaştırmış. O döneme kadar Hüseyin Rahmi’nin bu tarz romanları göze çarpıyor. Ama onların da sonu rasyonel bir şekilde sonuçlanıyor. Okuyucunun kafasındaki soru işaretleri gerçekçi bir sonla ortadan kalkıyor. Bu romanın içeriğine, sonuna ve yazılış tarihine bakılırsa bu iddiamın doğru olduğu görülecektir.
Korku ve alt türleri bizim güncel edebiyatımızda artan bir ilgiye sahip. Bu kapsamda, Canvermezler Tekkesi bugünün okuruna en çok hangi açılardan hitap ediyor?
Bugünün okuru eğer bu işin tarihi ile ilgileniyorsa Canvermezler Tekkesi onlar için önemli bir kaynak olacaktır. Özellikle romanın tedirgin edici dokusu ve üslubu zaten bir korku okurunun dikkatini çekecek cinsten.
Önceki soruyu, eseri de tahlil etmek açısından biraz tersten sorayım: Bu eser, bugünün genç yazarlarının birinin kaleminden çıkıp bugün yayımlansaydı, nasıl okunurdu? Sen nasıl yorumlardın?
Bence bugün yazılan eserlerle üslup ve kurgu olarak yarışabilecek ölçüde. Ben eseri Latinize ederken sürekli bir merak içerisindeydim. Bende sürekli bir merak ve ürperti duygusu meydana getirdi. Bugün korku türünde çok değerli sanatçılarımız var. Ve onların edebi birikimi çeşitli ülkelerin edebiyatlarında ortaya çıkan korku eserlerini okuyarak, pek çok sinema filmi izleyerek gelişmiştir diye düşünüyorum. Selim Nüzhet Gerçek bu eseri Ahmet Kamil takma ismiyle yazdığına göre tepki çekmekten korktu diye düşünüyorum. Bütün bunlara ve elde bu kadar az veri olmasına rağmen yine iyi bir ürün ortaya koymuş.
Eserin tefrika halinde yayımlanma tarihleri 1921, tekmili 1922’de basılıyor. Tanzimat’la başlayan düzyazı yolculuğumuzun o dönemdeki durumu karşısında dil ve kurgu olarak nasıl bir yere konumlandırırsın bu hikâyeyi?
Eserin genelinde teknik hata yok denecek kadar az bana kalırsa. Zaten üslubunun sağlamlığından önceki soruda da bahsettim. Sonuç olarak Canvermezler’in evreni fantastik bir evren ve bu evreni güzel sunmuş bize yazar. Bu zamana kadar bu eserin farkında olunmaması biraz üzücü.
Canvermezler Tekkesi, Claude Farrère’den uyarlama. İki eseri karşılaştırma şansın oldu mu?
Claude Farrère Türk dostu yazar olarak biliniyor. Hatta Mustafa Kemal Atatürk’le görüştüklerini öğrendiğimde epey hoşuma gitmişti bu durum. Claude Farrère’nin bu eseri bizde Ölmez Adamların Evi olarak çevrilmiş. Adapte eser kavramına biz uzak bir millet değiliz. Ahmet Vefik Paşa’nın Moliére’den yaptığı adaptasyonlar Türk tiyatrosuna ne kadar çok şey kattıysa bu eseri yazan Selim Nüzhet Gerçek de aynı ölçüde katkı sağlamak istemiştir. Zaten roman bizde yeni bir tür olduğu için ilk Batılı romanımız Aşk-ı Memnu bile Anna Karenina, Madam Bovary ve Therese Raquin’den esinlenerek yazılmış. Keza Ali Rıza Seyfi’nin Drakula İstanbul’da romanı da Bram Stoker’ın Drakula eserinden esinlenilerek yazılmış. İki eseri karşılaştırdığımda bu eserlerin birbirleriyle paralellikleri olduğu gibi farklılıklar arz ettiğini de gördüm.
Selim Nüzhet Gerçek, kurmaca dışında da, özellikle arşiv alanında ciddi çalışmalar yapmış. Diğer eserlerini inceledin mi?
Evet, inceleme şansım oldu. Selim Nüzhet Gerçek aynı zamanda Abdülhak Şinasi Hisar’ın kardeşi. Abdülhak Şinasi Hisar’la karşılaştırıldığında oldukça geri planda kalmış görünüyor. Ama bu üretken sanatçının zamanla daha çok eserini okurla buluşturmak isterim.
Türk edebiyat akademisi yakın zamana kadar aynı isimler etrafında dönüp dururken, son yıllarda kenarda köşede kalmış eski alfabeli arşive ilgi yükselmeye başladı ama bu daha çok popüler yayıncılıkta oluyor. Akademi bu durumun neresinde?
Ben Yeni Türk Edebiyatı’nda vizyoner bir hocayla çalışma şansına eriştim. Ama maalesef herkesin böyle bir şansı yok. Genel olarak üniversite Yeni Edebiyat kürsüleri Tanzimat ve sonrası birkaç kişi dışında araştırılmamış. Önceki bilgiler hap gibi yutuluyor. Ben bundan önceki eserimiz olan T. Abdi’nin yazmış olduğu Sergüzeşt-i Kalyopi’nin nasıl olup da basılmadığını asla idrak edememiştim. Eser 1873 tarihli ve Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan iki sene evvel basılmış. Tamam Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat 1972’de basılmış ama basım olarak bu eser daha önce. Dersler bile belli başlı kişiler etrafında dönüyor. Bence bu kaynak çalışmalarını sen ben biz hepimiz bu alandan mezun olan kişiler elimizi taşın altına koyarak yapacağız. Bu da bizim alanımıza borcumuz olsun.
Sen bir yanınla da akademiyle ilişkisi devam eden birisin, orada bu çalışmalarına nasıl bakılıyor?
Ben kendi hocalarımdan güzel dönüşler alıyorum. Erol Üyepazarcı önemli bir araştırmacı biliyorsunuzdur. O bir yazısında Sergüzeşt-i Kalyopi’yi birinin çevirmesini çok istediğini belirtmiş. Ben kendisine ulaşıp eseri Latinize ettiğimi söylediğimde çok sevinmişti. Bu gibi reaksiyonlar almak çok mutlu ediyor beni.
Sürekli arşiv gezdiğini biliyorum Merve. Bundan sonraki planlarınla ilgili ipuçları var mı?
İlk olarak yayınevimin benden istediği Türk mitolojisi dosyasını yayınevine teslim edeceğim. Sonrasında ise biraz dinlenip elimdeki eserleri gözden geçireceğim. Çalışmaya devam anlayacağın.
Bizden bu kadar Merve. Eklemek istediklerin varsa tam sırası. 🙂
Benim hiçbir zaman bu eserlerin öncesi yoktu, yaptık oldu gibi bir iddiam yok. Herkesin arşivlerde vakit harcayıp daha fazlasını üretmesini talep ediyorum. Bu eser nezdinde korku edebiyatımıza emek vermiş herkese teşekkür ederim. Onların çabalarına biraz katkım olursa ne mutlu bana.
s
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)