Çocuklara kitaplar yazan tiyatro sanatçısı Özgür Özgülgün ile çocuk edebiyatı ve Uçan Fil Yayınları’ndan çıkan son kitabı Tiyatro Müzesi üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
“Konservatuvarda tiyatro eğitimi almama rağmen hep çocukların dünyasında olmayı tercih ediyorum,” diyen Özgür Özgülgün, çocuklara eğlenceli kitaplar yazmak için çok çalışıyor. Onlara “çocuklar” değil, “arkadaşlar” şeklinde hitap etmeyi seçiyor ve çocuk edebiyatı hakkında çok düşünüyor. Bizimle de paylaşıyor. Kendisiyle çocuklar, çocuk edebiyatı ve elbette son kitabı Tiyatro Müzesi üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…
Röportaj: Ada Aras
Fotoğraflar: Doğa Onat
**
Özgür Bey, hızlı bir giriş yapmak istiyorum: Neden çocuk kitapları yazıyorsunuz?
Konservatuvarda tiyatro eğitimi almama rağmen hep çocukların dünyasında olmayı tercih ediyorum. Çünkü sahnedeki ustalarım mesleki olarak özellikle çocukların dünyasında sahne enerjimle keyifli işler çıkardığımı söylüyorlar ve bu beni fazlasıyla mutlu ediyor. Bir kere gerek sahne dünyasında gerek edebiyat dünyasında çok samimi olmayı ve kimseye farklı bir muamele yapmamayı çok iyi biliyorum.
Sizce bu alandaki hatalar neler?
Genel geçer bazı temel yanlışlar var. Mesela çocuğa hep “çocuk gibi” davranmak, bunu doğru bulmuyorum. Ben onlarla birlikteyken asla “çocuklar” değil “arkadaşlar” diye hitap etmeyi tercih ediyorum. Hem yazdıklarımla hem oynadıklarımla iyimser ve pozitif bir tablo sunuyorum. Kendimi arkadaşlara tanıtırken önce tiyatro sanatçısı sonra çocuk kitapları yazarıyım diyorum.
Neden peki?
Sahnedeki oyuncu kimliğime saygı gösteren arkadaşlar, yazdıklarıma daha sevgi dolu yaklaşıyorlar. Daha ne isteyebilirim ki…
Peki son kitabınız Tiyatro Müzesi, biraz ondan bahsedelim mi?
Son kitabımız Tiyatro Müzesi aslında ilk 14 kitaptan sonra mesleğime ve onun tanıtımına katkısı olacak ve çocukların gözünde gizemli, sihirli tiyatro sanatını uzun uzadıya anlattığım bir kitap oldu. İnsan en iyi kendi mesleğini anlatır, öğretir. Bu eserde üzerinde titizlikle durduğum ve gerçekten ince eleyip sık dokuduğum bir kurgu var. Çocukların en sevdiği derslerden biri olan Drama dersinde öğretmenleri onları alıp tiyatroya götürüyor ve yerinde izleme, gezme fırsatı yakalayan çocuklar, renkli dünyanın perdesinden içeriye adım atmış oluyorlar.
Çocukların geri dönüşü nasıl?
Genç dostlarımın açık yüreklilikle kendi fikirlerini söylemeleri beni fazlasıyla mutlu ediyor. Eseri eleştirmek onların en doğal hakları. Bana ve mesleğime karşı saygılı davranışları yazılı metne de yansıyor. Bunu hissediyorum. Doğru yoldayız. Kısa zamanda dünya normale (sağlık koşulları açısından) dönerse sahne üstü etkinlikler de yapacağız. Zaman her şeyin doğrusunu gösterecek…
Siz nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
Çok içime siniyor, harika bir tiyatro seyyahlığı oldu. Tüm dostlarıma tavsiye ediyorum. Ön okuma yaptığım değerli arkadaşlarım çok beğendiklerini söylediler. İçim bu konuda çok rahat.
Resimleri de çok hoş. Çizim konusunda Elif Sakallı ile iletişim halinde miydiniz?
Çocuk kitapları diye tanımladığımız eserler takım oyununun ortaya çıkardığı yapıtlardır. Hikâyeyi yazar kurgular, çizeri kurguya uygun görsellerle tamamlar ve editörler her türlü düzenlemesini yaparlar. Yani tam bir takım oyunu, kurgusu. Elif Sakallı ile ilk olarak bizi Genel Yayın Yönetmenimiz Aslı Tunç tanıştırdı. Uzun yılların tecrübesiyle, “Elif’e güvenirsek ortaya güzel bir iş çıkar,” dedi ve onun sözüne güvendik. Ortaya çok güzel bir eser çıktı. Huzurlarınızda önce Elif’e, sonra yayın yönetmenimiz Aslı Tunç’a teşekkür etmek istiyorum.
Hazırlık süreci nasıl geçti?
Hepimizin gurur duyduğu harika bir kitap oldu. Hazırlık sürecindeki uyumlu çalışma kitaba yansıdı…
“Yazıyorum, Kendim Beğenmiyorsam Asla Yayınevine Sunmuyorum.”
Çocuk kitapları yazan bir yazar ve çocuklar için sahneye çıkan bir sanatçı olarak onların tiyatroya yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu harika bir soru. Teşekkür ediyorum. Benim önceliğim tiyatro sanatçılığı tabii. Üniversitedeyken Dramaturji diye bir dersimiz vardı. Bir metni enine boyuna incelemekti dramaturji. Bu dersten çok keyif alırdım. Aslında tüm bölüm için en keyiflisi bu dersti. Bir metin üzerinde saatlerce kafa yorup, hafiyelik yapıyorsunuz. Bulmaca çözmek gibi, inanılmaz keyifli. Yani daha sahneye adım atmadan o keyfi hazmediyorsunuz. Sahneye adım attıktan sonraki keyfi hayal etsenize. Muhteşem dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, muhteşem!
Evet, kesinlikle muhteşem. O tozu yutunca bir daha kolay kolay bırakamazsınız. Tecrübeyle sabitlenmiştir. Şimdi konuyu toparlayıp yazdığımız kitaplarda sınıf içi etkinliklerde kitaba dair söyleşilerimiz ve çalışmalarımız çocukları çok heyecanlandırıyor. Sahnenin o parıltılı dünyası onlara çok gizemli geliyor. Tiyatroya inanılmaz güvenle ve sevgiyle yaklaşıyorlar. Umut beliriyor. Kim bilir belki yarın öbür gün kitaplarımı okuyan genç dostlarım meslektaşım olacaklar. Beni hiçbir şey daha mutlu edemez.
Kitap yazma konusunda tavrınız nedir?
Tiyatro sanatçısı hep üretkendir, yetinmez. Bu, edebiyat için de böyledir. Bu sebepten üretirken kendim eğlenmiyorsam asla genç arkadaşlara bir şeyler yazmıyorum. Daha iyisini bulana kadar provalar yapıyorum. Yazıyorum, kendim beğenmiyorsam asla yayınevine sunmuyorum.
Peki yazmaya hazırlık süreciniz nasıl geçiyor?
Edebiyat dünyasını sıkı takip ediyorum. Kurgu, dramatik yapı, konu seçimleri ve dil konusunda kim ya da kimler ne yazmış, mutlaka okumaya çalışıyorum. Böyle olmalı. Tiyatro sanatında sahneye eser konulurken dramaturji diye bir kavram vardır. Bu kavram metni sağlam bir şekilde incelemeye yarar. Ben kendi yazdıklarımın bile dramaturjisini yapıyorum ki yarın ya da öbür gün cevabını veremeyeceğim bir duruma düşmeyeyim. Yani anlayacağınız ince eleyip sık dokuyorum.
Bu ince eleyip sık dokuma konusunda nasıl ilerliyorsunuz?
Yazdıklarımı okullarda ya da eğitim kurumlarında etkinlik yaparken yüksek sesle okuyup ya da sahneye uyarlarken, nerede ne yapmam gerektiğini çok daha iyi görmüş oluyorum. Bu yazılan metne saygın davrandığımın en iyi kanıtı oluyor. Genç yazar dostlarıma tavsiyemdir. Dramaturji şart ve çok önemli. Şayet yazdıklarınızla ilişki kurmayan bir yazarsanız, genç dostlarınız sizi fazla ciddiye almıyor. O aradaki ince çizgiyi her zaman korumalı. Ben böyle düşünüyorum.
“Çocuk Dünyasından Kopuk Yazmaya Çalışanlar Kendilerine Günlük Tutsunlar Daha İyi”
Çocuğun dünyasına sızmadan yazmak olmaz değil mi?
Verdiğimiz eserler çocuk dünyasında yer ediniyorsa birtakım tecrübelerin ürünleri olarak hayata geçiyor, demek daha doğru olur. Takip etmeyen ve çocuk dünyasından kopuk yazmaya çalışanlar kendilerine günlük tutsunlar daha iyi.
Peki eğitim sisteminden yola çıkarak baktığınızda çocuk edebiyatı için neler söylersiniz?
Günümüz eğitim sisteminde “Eğlenerek Öğrenmek” diye bir kavram var. Bu kavram başlı başına farklı disiplinlerden yararlanan edebiyat için oluşturulmuş. Siz yazdıklarınızla ya da fikirlerinizle yeni kuşakların farkındalığını sağlayamıyorsanız, geçmiş olsun. Sıkı takip, iyi gözlem ve doğru tespit bunun altın kuralı.
Peki sosyal medya konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medya ile arası sıkı fıkı olan genç arkadaşların algısını seçici kılamıyorsanız, yazdıklarınız sıradanlaşıyor ve belli bir kalıbın ürünü gibi çıkıyor. Tekdüze, kimsenin ilgilenmediği yazar olmak pek keyifli olmasa gerek. Kullanılan kavramlar ve o kavramların çocuğun hayal dünyasındaki karşılığı pek kıymetli. Üstüne mutlaka kafa yormalı.
Sosyal medyada sizi en çok ne sevindiriyor?
Son zamanlarda takipçilerden çocuk edebiyatıyla ilgilenenlerin sayısının arttığını görmek mutluluk verici. Aramızda kalsın ben de çok seviyorum çocuk edebiyatını. Ak kardeşler (Sevim ve Behiç) yazsalar hep okusam diye merakla bekliyorum.
“Genç Arkadaşlar Hayatı Bizlerden Daha İyi Sorguluyorlar”
Edebiyat konusunda herhangi bir değişikliğe ihtiyaç var mı sizce, ne dersiniz?
Sürprizlere bayılıyorum, hem kurgusal hem yapısal olarak. Hayal dünyasının farklılaşması zekâyı parıldatıyor. Ancak edebiyat kalıplarının değişime ihtiyacı var bence. Zihin estetiği bunu istiyor. Genel kalıplar bazen doğruyu söylemiyor bize. Basmakalıp sıkıcı yazı kalıpları değişmeli diye düşünenlerdenim. Unutmayalım genç arkadaşlar hayatı bizlerden daha iyi sorguluyorlar.
Neden böyle düşünüyorsunuz?
Endüstri olmaya çok müsait bir alan ve fabrikasyon ürünler genç arkadaşları sıradanlaştırıyor. Sonra kafamızı vuruyoruz, “Benim çocuğum neden böyle?” diye. Düşmeyelim bu tuzağa. Zorlayalım, risk alalım, ama yaratıcı zekâyı bazı kalıplarla sıradanlaştırmayalım derim. Pedagojik unsurlardan yararlanmak hem bilimsel yaklaşım hem de doğru yol olarak görünüyor. Sokakla ilişkisi olmayan sosyolojik olarak farklı dünyanın çocuklarını aynı potada toplamak lazım. Okullarda eğitim ve ders verirken milyonlarca olay geliyor başımıza, bazıları gerçekten facia…
Sadece çocuklarla eğilmek yetecek mi dersiniz?
Elbette sadece çocuklarımız değil, velilerimiz de kendini yetiştirmeli. Olaya Fransız kalmamalı. Toplumsal denetim altında çocuğun kendini yetiştireceği okul ve mahallesi, her şeyi en iyi öğreneceği yer. O bakımdan eserlerin geçtiği yerlere dikkat etmeliyiz. Yönetimi ara ara genç arkadaşlara sormalı. Sadece 23 nisanlarda değil, hep fikirleri alınmalı. Kaynak sınırsız, bir o kadar da eğlenceli ve keyifli.
Son olarak bize ne söylemek istersiniz?
Çocuğun dünyası inanın daha gerçek ve keyifli. Ben çok zevk alıyorum, sizlere de tavsiye ederim. Çok çalışmak lazım çok…