Narkissos’un gölgesinde gizlenmiş tüm Eko’lara.
Sesiniz gür çıksın.
Bugün sizin şarkınız söylenecek.
Yıllardır öyküler, şiirler yazan, kitaplar yayımlayan kadın arkadaşlarıma Cumhuriyet’in Kadınları isimli bir kitap derlemelerini önerir, onları bu konuda gaza getirmeye çalışırım. Şimdiye kadar başarılı olamadım çünkü Türkiye’de araştırmacılık çok zor bir iştir!
Fakat birkaç hafta önce Yeldeğirmeni’nde yeni açılan bir kitapçıya destek olmak için girdim ve gözüme ilk çarpan kitap, Pelin Batu’nun Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar kitabı oldu! Üstelik Pelin Hanım’la daha yeni bir filmde çalışmıştık ama kitap yazdığını bilmiyordum. Hemen alıp bir kerede okudum! Bir kerede okudum çünkü çok sıkı tarihi araştırmalar vardı ve çalışmanın hakkını vermek gerekiyordu! Kitap biter bitmez hemen kendisine ulaştım; oldukça nazik ve bir duyarlı biri olduğu için röportaj talebimi kabul etti, buyursunlar…
—Röportaj: Efecan Keskin
—Fotoğraf: Gizem Sürücü Yılmaz
Merhaba, öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. “Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar” kitabınız yayında fakat öncelikle yazarlığınızdan başlamak isterim. Ben Pelin Batu’nun kitapları olduğunu bilmiyordum, son kitabınızı okuduktan sonra diğerlerinden haberdar oldum. Bilmeyen, duymamış olan okuyucular için kısaca üzerinden geçelim mi? Ne zaman yazmaya başladınız? Yayımlanmış kitaplarınız hangileridir?
Kendimi bildim bileli yazıyorum. Sekiz yaşında günlük tutmaya başladım, hâlâ günlük tutuyorum. İlk şiirimi bütün gün bir kuzuyla oynayıp akşam onları yediğimizi öğrendiğimde yazmıştım. Böylece şiir (ve kuzu yememe) serüvenim başladı. Ortaokulda dergi çıkarmaya başlayıp üniversitede edebiyat dergisinde yazarlık ve editörlükle devam ettim. İlk kitabım Glass/Cam 25 yaşımdayken yayımlandı, ardından diğer şiir kitapları geldi. Son olarak da elinizde tuttuğunuz biyografi kitabım çıktı. Kısacası, çocukluğumdan beri kitapların içinde, onları koklayarak ve içlerinde kaybolarak büyüdüm.
Alabildiğine erkek egemen bir Ortadoğu ülkesinde, üstelik edebiyat bu derece popülizme kaymışken, cesur kadınların tarihini yazma ihtiyacı aşikâr, kitabınız oldukça ciddi ve akademik, araştırma süreci çok zevkli ve öğretici geçmiş olmalı, kitabın oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Gerçekten çok zevkli ve öğreticiydi. Atlas Tarih’te yazmaya başladığımda kadınlarla ilgili çalışmak istediğimi biliyordum çünkü en demokrat yerlerde bile kadınların olmadığını görüyordum. Sonra yazılar ve okumalar dergiden taşmaya, bambaşka yerlere gitmeye başladılar. Algıda seçicilik: Birden bire tarihi bambaşka taramaya, boşlukları doldurmaya başladığımı fark ettim. Sizin de belirttiğiniz gibi patriarkinin bu denli baskın ve baskıcı olduğu bir coğrafyada cesur kadın mitleri, hikâyeleri, tarihçeleri, masalları çoğaltılmalıydı, ben de en sevdiğim şeylerden birini yaparak “tarihi dedektiflik” yapıp bana güç veren kadınların hayatını araştırmaya başladım. Sonuç, 30 tane muhteşem kadınla tanışmış oldum.
Şimdilerde bu kitap hak ettiği değeri görmese bile uzun yıllar raflarda kalacak çok değerli bir araştırma olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetin yetiştirdiği ve sayısız başarıya imza atmış çok değerli kadınlarımız var, benzer bir çalışmayı Türkiye özelinde ya da daha geniş bir açıdan Türk tarihi özelinde yapmayı düşünüyor musunuz? Ülkemiz için çok faydalı bir eser olurdu.
Çok teşekkür ederim, sizin gibi dikkatli ve bilgiden zevk alan okurlarım olması beni teşvik ediyor! Aslında böyle bir kitap düşünüyorum ama araştırmanın çok uzun süreceğini öngörüp biraz korkmuyorum değil zira kitapta beni en zorlayan Türk kadınların maddeleri oldu; yabancı kaynaklara ulaşmakta hiç zorlanmıyordum, yazdığım kadınlarla ilgili pek çok bilgi ve belge bulabildim. Fakat Türkiyeli kadınlarımıza gelince, ister Türk olsun, ister Kürt veya Ermeni, bu topraklar onlara dair çok fazla saklamamıştı. Tarihte yok sayılmışlardı. Bir noktada bahsettiğiniz gibi bir çalışma yapmak istiyorum.
Banu Avar, emperyalizmin son 30 yıldır feminizmi alenen kullandığını, özellikle Asya, Ortadoğu ve Arap ülkelerinde en etkili bölücü politikaların feminizm üzerinden tasarlanmaya çalışıldığını söylemişti. Sizce ülkemizde feminist hareket ne durumdadır ve günümüz dünyasında emperyalizme hizmet etmeden nasıl feminist olunur üzerine hiç düşündünüz mü?
Ben böyle büyük cümlelerden korkarım ve emperyalizm kuşatmasının sadece bir izm’e indirgenmesini doğru bulmam. İşin gerçeği, emperyalist mantalite farklı formlara girerek, kendini saklayarak ya da saklamadan her yeri işgal ediyor. Bu sayede de feminizm onu gerçek anlamda içselleştirmeyenler tarafından kullanılabilir bir düşünceye indirgeniyor. Ülkemizde harikulade feministlerle tanıştım, onların gerçek birer kahraman olduklarını gördüm, görüyorum. Çok önemli yasaların geçmesinde önayak oluyor, sivil toplumda kadını koruyorlar. Fakat kafa yapısı değişmedikten sonra dünyanın en medeni yasalarını da geçirsek, bir şey değişmiyor. Feminizm emperyalizme de facto hizmet edemez, eden gerçek feminist değildir.
Çok dolu ve kaliteli bir eğitim hayatınız olmuş, şimdi bir feminist olarak Ortadoğu’nun göbeğinde daha eşitlikçi tarih yazım yöntemleri üzerine çalışmayı, böyle bir savaşa girmeyi düşünüyor musunuz? Sizce bu konuda neler yapılabilir?
Önce kendi bahçemizden başlamamız lazım, Candide’de yazıldığı gibi. Kendi küçük dünyamızda bir şeyleri değiştirirsek, büyük resimde de bir şeyler değişmeye başlar. Daha fazla biyografi ve otobiyografi, daha fazla detaylı tarih araştırması, daha detaycı bir bakış geliştirmek gerekiyor. Tamamıyla eşitlikçi bir tarih olamaz çünkü tarih yüzyıllardır bir kesimi görmezlikten gelmiş. Bizler boşlukları alternatif kaynakları kullanarak, tarihi sadece devletleri sunduğu tarih değil, kıyıda köşede kalmış insanlardan artakalanlarla yeniden inşa etmek gerekiyor.
Kitabın başındaki bölümde feminizme dair yaptığınız tv programlarında reytingin dibe vurduğundan yakınıyorsunuz fakat günümüzde medya hızla değişiyor; gençleri antropolojiye, tarihe, felsefeye yönlendirecek programlar için Youtube’u düşündünüz mü? Sosyal çevreniz göz önünde bulundurulursa, ciddi bir programı organize etmek için çok elverişli bir noktada duruyorsunuz. Bu konuda çalışmalarınız var mı?
Nezaketiniz için teşekkür ederim. Kısa cevap: Var. Yakında Youtube’dan da olmak üzere çeşitli platformlardan bir program yapmayı tasarlıyoruz. Multidisipliner bir çalışma olacak çünkü sosyal bilimler birbirinden ayrılamaz. Beni heyecanlandıran konuların başında felsefe, edebiyat, sanat tarihi, tarih, arkeolojinin de içinde olduğu farklı çekimler yapmayı hedefliyoruz.
Radikal bir genç kadın iken hayata bakışınızla, anne olduktan sonraki hayata bakışınız arasında farklılıklar var mı? Annelik bir kadına hangi yeni pencereleri açıyor?
Anne olmak sevginin ve şefkatin en narin ve derin denizini açtı bana. Bu masumiyetin içinde yüzerken, öncelik kriterlerim değişti. Artık sadece ben değil, biz olma kavramı var. Bu bir taraftan büyük sorumluluk, bir taraftan insanı bütünleyen bir hissiyat. Pratik anlamda zaman kavramım altüst oldu, mesela bu röportajı 3:23’te cevaplıyorum. Oğlum uyuduktan sonra, gecenin sessizliğinde ancak kendime zaman çalıyorum. Benim gibi sabahçıyı güzelim rock konserleri, filmler, yollar gececi yapmadı, minik bir bebek yaptı!
Son olarak özellikle ülkemizin genç kadınlarına önerileriniz nelerdir?
Kitap ya da film önermektense şunu önerebilirim- kendinizi tek bir yere hapsetmeyin, okuyacaksanız farklı dallarda salının, bir okumayı diğer bir okumayla tamamlayın. Kutucukların dışında düşünmeye çalışın. Bize sunulan “kişisel gelişim” formüllerin çoğu çarpıcı ama kof bir pazarlamanın ürünü, herkesi dinlemeyin, herkesin patikasından gitmeyin. Bazen gidilmeyen yolların sonunda hiç beklenmedik cevherler çıkar, çünkü o sizin keşfiniz, sizin özel meyvenizdir. Değer bilin, not tutun, kendi ailenizin geçmişini araştırmaya çalışıp kendi hikâyenizi oluşturun. Hayatlarımız kolay değil, hatta fazla ucuzladı. Ama küçük güzel keşiflerle onu daha yaşanır kılmak mümkün. Merakınızı kaşıyın. İnsanların uğraşıp yarattıkları eserlerden ve nimetlerden gördüğünüz güzelliği yaymaya çalışın.
Güzel sorularınız için çok teşekkür ederim.
Teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz…