Bir yılı bitirme duygusu, valiz hazırlamaya benziyor biraz. Geride kalacak olandan sıkkın ve yorgun, gelecek olandan ümitliyken bir yandan da “Ya gittiğim yerde burayı özlersem,” endişesi… Zamanda yolculuk henüz mümkün olmadığına göre bu endişe de taca çıkmış oluyor. Dolayısıyla bu valiz toplama duygusunu sevip gelecek olana hazırlanmaktan başka yapacak bir şey yok. Topladığım valize bu yıla dair neler koyduğumu paylaşmak istedim. 2017 kitapları
Birkaç gündür 3K için bir 2017 Almanak’ı mı yapsak, yılın genel haritasını mı çıkarsak, ana akım kitap listelerini mi konuşsak diye düşünürken tek yazıda hepsini çıkarmaya karar verdim.
Yazının ilk bölümünde kitap listelerine dair birkaç söz edeceğim. İkinci bölümde 2017’ye dair kişisel okuma notlarımı verdikten sonra son bölümde 3K’da bu yılın öne çıkanlarını listeleyeceğim. Aşağıdaki başlıklardan istediğiniz bölüme gidebilirsiniz.
Geçenlerde bir sosyal medya paylaşımımda “2017 boşluğuma geldi,” dedikten sonra birçok yakınım için de aynı durumun geçerli olduğuna dair dönüşler aldım. Artık gezegenlerden midir, havalardan mıdır bilmiyorum ama 2018’de soruların çalıştığınız yerlerden çıkmasını dilerim.
Kitabınız, kahveniz ve tüm bunlar için zamanınız eksik olmasın.
Siz de yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli okumalar…
[Manşet Görseli: Joey Guidone]
1- Kitap Listeleri Bize Ne Verir?
Bugüne kadarki eleştirilerimde de yanlış anlaşılmaya açık olan bir noktanın altını çizerek başlayayım: Eleştirmek, yok etme arzusunun ifadesi değildir, olmamalıdır. Eleştiri mekanizmamız ve kültürümüz halen ortalama altında olduğu için bunu sıkça söylemek zorunda kalıyorum. Eleştiri çoğu zaman yok etmek için değil dönüştürmek içindir oysa -benim de yaptığım bu.
Sektör neydi, tanıtım pazarlama ve kitleyi yönlendirme neydi? En çok şuydu: Gücü olan kendini gösterir, satmayı istediği ürünü tüketicinin gözüne sokmak, ona “Bak herkes bununla ilgileniyor, sen geç kalıyorsun,” duygusu vermektir.
Büyük yayınevleri de bunları kullanıyor elbet. İçinde -mecburen- yaşadığımız serbest piyasa koşulları itibariyle bu agresif pazarlama yöntemlerine söyleyecek bir sözüm yok.
ŞURADA DA belirttiğim gibi, yayınevleri de birer kâr amaçlı kuruluştur ve ürünlerini satmak zorundadır. Fakat güçlü dağıtım şirketleri ve zincir kitap mağazalarıyla (zaten birkaç tane var) aynı holdinglere ait olan yayınevlerinin 1-0 önde başlaması gibi bir durum zaten var. Daha Türkçe bir ifadeyle, bir kitap güçlü bir yayınevinden çıkıyor. Bu yayınevinin ait olduğu holding aynı zamanda kitabın dağıtımcısı olan şirkete de, kitabı rafa çıkaracak olan mağazaya da sahip.
Bu hegemonyaya bir de yıllardır oturdukları yerden, gazete veya kitap eki köşelerinden -muhtemelen hepsini pek de okumadıkları- kitapları “yorumlama” süsü verilmiş “tanıtımlarıyla” yön veren editörleri, eleştirmenleri katarsak her yıl basılan binlerce kitaptan sadece 50-100 tanesinin karşımıza çıkması işten bile değil.
Ha, bu binlerce kitabın yarısının bile nitelikli ürünler olmadığına inandığımı da söylemem gerek.
Lakin yukarıda bahsettiğim hegemonya ortamının yıl boyunca pişirip pişirip önümüze koyduğu ortalama birkaç kitabı bir de yıl sonu listelerinde karşımıza çıkarmaları en basit ifadeyle ayıp oluyor.
Üstelik hiç de objektif ve bilimsel bir alan sınırlaması olmayan “En İyi Kitaplar” türünden başlıklar da konuyu pek ciddiye almadıklarını gösteriyor. Birden fazla katılımcının olduğu bir “En iyi kitap” listesi yapılamaz; “en çok satan” yapılır, “en çok konuşulan” bir ihtimal yapılır, hadi en olmadı “yılın öne çıkanları” yapılır çünkü bunlar nesnel verilerle iyi kötü desteklenebilir. Ama birkaç editör ve eleştirmenin bir araya gelip “en iyileri” ortaya çıkarması pek hoş olmuyor.
“Çok Satan Kitaplar” aslında “Çok Satması İstenen Kitaplar”dır çünkü. Koy çok satan rafına, koy çok satan listelerine, sosyal medya reklamında, billboard’larda, kitap satış sitelerinde her yerde karşısına çıkar okurun, oldu bitti. Ne de olsa gazete de sizin, mağaza da sizin, satış sitesi de…
Ama yıl sonunda bari madem o kadar çok liste hazırlanıyor, birileri de küçük ve/veya alternatif yayınevlerine, alternatif kitaplara yer versin. Tamam, yıl boyu çok sattınız zaten. Bari giderken o çok şaşaalı listelerinizde okuru haberdar edin, “Bakın bunlar da var,” diye.
Elbette bu tutum, listelerdeki kitapları önemsemediğim anlamına gelmiyor. Ben okura sunulan, eh, okurumuzun da yayıncılık sektörünün dinamiklerinden habersiz olmasından mütevellit kolayca yuttuğu bu “göze sokma” politikasını eleştiriyorum. Eleştirirken de değişmeyeceğini biliyorum da en azından iyi niyetli okur da haberdar olsun istiyorum. Bitirirken bunu not düşeyim ki salt düşman olmak, yok saymak için yazan eleştirmenlerden sanılmayayım. Çünkü bir kitabını kötü eleştirince küsüp bir başka kitabını iyi eleştirince barışmak koca yayınevlerine de pek yakışmıyor.
Devam bölümündeki kişisel listemde, ana akım listeleriyle kesişen 2017 okumalarımın yanı sıra alternatiflere de yer vermeye çalıştım.
2- Kişisel Z Raporu: 2017 Kitapları
Fark ettiyseniz “2017’nin En İyi Kitapları” demedim, istesem derdim çünkü bu kişisel bir liste. Ama yine de demedim. 🙂 (Bkz. okumayanlar için birinci başlık.)
Kütüphanemi gezip şöyle bir baktığımda, bu yıl okumalarımın yeni çıkanlar raflarından biraz uzaklaştığını gördüm. Yazmakta olduğum romanım ve son birkaç yıldır yaptığım araştırmalar nedeniyle ezoterizm, okültizm konularına dair eski kaynakları kurcalamışım daha çok. O listeye yazının sonunda geleceğim ilgilisi için, ama önce 2017’de çıkan kitaplar arasında benim için en iyilerine eğilmek isterim.
2.1. 2017’de Çıkan Kitaplar
Kimdir Bu Mitat Karaman | Doğu Yücel, Can Yayınları
Yıl içinde hakkında çok konuştuğum için tekrara düşmemek adına kısa keseceğim: Hem Türk edebiyatında örneği az olan kara mizahın, hem Doğu Yücel külliyatının hem de yayımlandığı bu yılın en leziz işlerinden biri Mitat.
Aşağıda bağlantısını bulabileceğiniz incelememde söylediğim gibi, “edebi değerini brütten değil netten alan” bir kitap. Özenle işlenmiş, son yıllarda pek görmediğimiz bir özellik olarak kelime tasarrufu yapılmış, bununla birlikte hiçbir olay veya karakter eksik bırakılmamış. Eminim ki Doğu, hem senarist gözüyle hem de bir gün film olması ihtimalini gözetir gibi yazmış çünkü okurken bir film izler gibi olacağınız kesin. Okumaya başlayan kimsenin pişman bitirmeyeceği bir kitap.
Karşınızda Mitat Karaman -Mitat, Ortasında H Yok! | Koray Sarıdoğan
Tükeniş Kulübü | Jeffrey Moore, April Yayıncılık
Dil ironik ama ortam çok karanlık.
Kanada’nın orman kasabasında, buz gibi ve kopkoyu karanlıkta geçen olayların aktarımı müthiş. Bütün bunlar sözünü sakınmayan bir insanlık, medeniyet, nefret eleştirisiyle bezenince ortaya mutlaka okunması gereken bir roman çıkmış.
Algan Sezgintüredi’nin özgün çeviri diliyle hiç anlam yitimine uğramadan Türkçeye aktarılan Tükeniş Kulübü, çok bayıldığımız “insanlık” kavramının henüz gerçekleşmemiş bir temenni olduğunu bir kez daha hatırlatacak. Kesinlikle sarsıcı. Detaylı incelememi merak edenler için buton aşağıda.
Tükeniş Kulübü: Tüketecek Bir Şey Kalmadığında… | Koray Sarıdoğan
Ten, Organları Sarıp Sarmalayan Elastik Bir Kılıftır | Bjorn Rasmussen, Alakarga Yayınları
Alakarga Yayınları’nın, ekonomik getiri anlamında risk alma pahasına dünya edebiyatının üstelik birçoğu da güncel örneklerini bulup Türkçeye kazandırmasını takdire değer buluyor ve bundan bir okur olarak mutluluk duyorum. Bu kapsamda bu yıl okuduğum Bjorn Rasmussen’in kitabını da bir adım öne çıkarıyorum.
Bilinçakışıyla -ama bizde sanıldığı gibi kontrolsüzce kaleme almak değil de- olgun bir seyirle yazılmış olan tedirgin edici, kafa karıştırıcı ama güçlü bir edebi tat da veren bu uzun isimli kitabı önerirken, yine çevirmen başarısı olarak Sadi Tekelioğlu’nun eline sağlık demem gerekiyor.
Bunun da detaylı incelemesi var, evet:
Köksüz, Yabancı ve Müstehcen: Tedirgin Ediciliğin Edebi Lezzeti | Koray Sarıdoğan
Farfara | Sezgin Kaymaz, April Yayıncılık
“Sezgin Kaymaz’ı oku,” deyip de kötü dönüş aldığım kimse olmadı. Söze böyle başlayayım, siz gerisini anlayın.
Sezgin Kaymaz, hiç kuşkusuz son dönem edebiyatımızın en lezzetli, en verimli, en duygu yüklü, en sürprizli kalemlerinden. Şu an çok farkında değiliz belki ama üzerine akademik makaleler yazılacağı günler de çok uzak değil.
Sezgin Kaymaz’ı bilip okuyan hemen herkes “Lucky”yi tanıyor. Uzun yıllar önce yazdığı, başkahramanı bir doberman olan Lucky’nin bir anlamda devam bölümü Farfara. Lucky’nin enikleri de olayın içinde. Bu yıl Farfara’dan önce Lucky’yi de okuyup arka arkaya special weekend yaptım ve aradan geçen zamanda, ardı ardına yazılan o kadar romanda bile halen kalemini diri tutan Sezgin Kaymaz’a bir kez daha hayran oldum.
Çok yaşa ve çok yaz Sezgin abi.
İlgilisi ve meraklısı için ayrıca:
RÖPORTAJ | Sezgin Kaymaz: “İnsandaki iyiliğe topraktaki berekete inandığım kadar inanıyorum”
Sezgin Kaymaz: Çocuklar, Hayvanlar ve Edebiyat İçin Bir Samimiyet Kalesi | Koray Sarıdoğan
Başlangıç | Dan Brown, Altın Kitaplar
Aslında romanı beğendim. Konusu itibariyle bir yapay zekanın da ana karakterlerden biri haline gelmesi, bugünün din ve medeniyet algısına getirdiği eleştiriler ve finalde açıkladığı “başlangıç” modelinin fikri altyapısı itibariyle başarılı bir roman.
Fakat Dan Brown eserleri genelinde baktığımızda, yazarın bazı numaralarının biraz eskimekte olduğunu söylemem gerek.
Birçok iyi Dan Brown okuru da bana hak verecektir ki Brown’ın kurgu şablonu artık yorucu, tekrar haline gelmeye başladı. Da Vinci’nin Şifresi veya Melekler ve Şeytanlar dönemlerinde bu şablon yeni sayıldığı için tat veriyordu, ama artık kapalı ortamda bir cinayetle başlayıp açık havada mekanlar arası kovalamacayla süren, kendi koşullarına karşı koyan bir konuk yol arkadaşı bulunduran Dan Brown romanlarının acilen kabuk değiştirmesi gerek. Üstelik bahsi geçen romanların tabiatı itibariyle içerdiği sembolik ve matematik şifreleme numaraları, teknolojik arka planlı bu romana pek uymamış ki aynısı Dijital Kale‘de de olmuştu.
Ayrıca, bağlam itibariyle bir yapay zeka kahramanının olması, yapay zeka teknolojisinin varabileceği yerlerle ilgili ipuçları vermesi zekice gelse de bir yandan da kurgu için biraz kolaycılığa kaçma izlenimi verdi.
Okunmalı mı, evet… Ama Dan Brown’ın bundan sonraki romanını yine aynı kalıplarla mı yazacağını gerçekten merak ediyorum.
Son bir not, sevgili Doğu Yücel’in söylemiyle “edebiyat dedektifi” sezilerimle ( 🙂 ) , kitabın reklam-pazarlama stratejisinin de biraz başarısızlığa uğradığını hissediyorum. Kitap çıkmadan önce dünya çapında duyurular, paylaşımlar, görseller yayınlandı. “Şu an şu kadar ülkeden bu kadar yazar gizli bir ülkede, kapalı bir odada çeviri maratonundalar,” tadında haberler çıktı. Sanki pazarlama hedefi, Dan Brown’ın romandaki “Başlangıç” fikrinin kurguyu aşıp gerçek hayatta da tartışılacak bir teori haline gelmesiydi. Roman, yazarın külliyatında zayıf kaldığı için bu açıdan da başarılı olamadığını düşünüyorum.
Dümeni Yaratıcılığa Kırmak | Ursula K. Le Guin, hep kitap
Yaratıcı Yazarlık, doğru çevirisiyle Yaratıcı Yazım, artık dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dikkat çeken, popüler bir alan haline geldi. Bu açıdan sevinsek de disiplinin altını doldurabildiğimiz noktasında şu an için ümitsizim elbette. İyi bir okur olmadan iyi bir yazar olacağını düşünen yazar adaylarına sunulan yaratıcı yazarlık atölyeleri, salt birkaç yerde yazı yazdığı, bir iki kitabı yayımlandığı için yazarlığı “öğretmeye” kalkışan eğitmenler, işin akademik/dilbilimsel/disiplinlerarası yönlerine eğilmeden genel geçer bir müfredatla biraz para, biraz ego kaldırmak isteyen kuruluşlar derken memleketteki her yenilik gibi bu da suistimale açık bir hale geldi. (İstisnalar kaideyi bozmaz tabii.)
Bu açıdan, hep kitap’ın başlattığı Atölye serisi yetkin kitaplar çevirmeye ve Türkçe telif eserler yayımlamaya devam ediyor.
Ursula K. Le Guin denince zaten akan sular durur, malum.
Mülksüzler’den Yerdeniz serisine, çok sayıda ödüllü başyapıtın yazarı, bilge yazar Ursula K. Le Guin’in bir Yaratıcı Yazarlık kitabıyla karşımıza çıkması birdenbire olan bir olay değil; yazar uzun zamandır farklı zaman ve adreslerde yazmak ve yaratıcılık üzerine atölye dersleri veriyor. Kitabın girişinde de bahsettiği bu atölyelerden derlediği dersler, notlar ve egzersizlerle karşımıza çıkıyor.
Alabildiğine geniş bir denizde “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak” isteyenler için hazırlanan kitaptaki özgün terimleri de denizciliğe işaret edecek şekilde seçen yazar, tematik bir ürün koyuyor ortaya. Mesela, yazma serüvenini yalnız yaşamak isteyenlere “yalnız denizci” derken, kolektif atölye ortamlarında öğrenmek isteyenlere de “asi tayfa” diyor. Bölüm başlarındaki epigraflar ve gemi ikonları da buna göre konulmuş. Sıkıcılık riski en başta bunlarla kırılıyor.
hep kitap Atölye serisine dair bir inceleme için BURAYA bakabilirsiniz.
Ayrıca, hep kitap’la aynı adı paylaştığımız, yakında daha da hareketlenecek olan 3K Atölye alt sitemiz de yayında. BUYURUN.
Tanrım, O Kadar Güzelsin ki Yağmur Başladı | Richard Brautigan, Sub Press
Sub Press, “iyi ki varsınız” dedirtmeye devam ediyor. “Big Sur’un Güneyli Generali” dense de edebi dili, üslubu itibariyle şu veya bu akıma/türe mensup gör-e-mediğim özel bir kalem olan Richard Brautigan’ın tüm şiirlerini kapsayan bir toplama kitabı ilk kez Türkçede.
Dikkat, “Türkçede ilk kez” değil, “İlk kez Türkçede”; dünya üzerinde Richard Brautigan’ın yazdığı, kitaplarda, dergilerde, şurada burada yer verilen, kısaca bilinen tüm şiirlerinin bir araya getirildiği ilk toplama kitap “Tanrım, O Kadar Güzelsin ki Yağmur Başladı”.
Sub Press’ten Şenol Erdoğan, geçenlerde yurtdışı gezisinde aynı amaçla yola çıkan fakat hacmen Türkçe basımın yanına yaklaşamayan bir benzer edisyona denk geldiğini söylemişti. Bu, hem Türkçe okuru için bir şans, hem de Türkçe yayıncılığı açısından bir gurur niteliğinde.
Sırası gelmişken: Yayın haklarındaki az çok tahmin ettiğim talihsiz durumların bir an önce bitmesini istediğimiz ve yolunu gözlediğimiz “Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek“i hasretle bekliyoruz.
Kan ve Gül : Bir Kara Dejavu | Alper Canıgüz, April Yayıncılık
Kan ve Gül çok leziz bir kitap, bunu iki özelliğinden alıyor: Birincisi, elbette Alper Canıgüz’ün artık rüştünü ispatlamış ironi, dil ve kurgu gücü. İkincisi de arka planında bir doksanlar nostaljisi olması.
21. Yüzyıl’ın getirdiklerinden hemen kimse memnun değil. Bu yüzden de sinemada, ekranda, edebiyatta sürekli bir geriye dönüş var, bu hiç kuşkusuz bir özlemin de göstergesi. Alper Canıgüz, bunu bir satış politikası olarak görmeden, kaba tabirle suyunu çıkarmadan romanının fonu olarak seçmiş, bugünden geçmişe bir tür zaman yolculuğu yapan kahramanımızın gençliğini anlatırken bizi de gezintiye çıkarıyor.
Üstelik bunu basit bir romantizmle değil de inceden polisiye bir kurgu içerisinde vermesi de takdire şayan. Okuyun, okutun efendim.
Anadolu Ekspresi: Yeni Türk Şiiri, Hazırlayan: Uluer Oksal Tiryaki
Sub Press’in külliyata kazandırdığı ince işlerden birisi de Anadolu Ekspresi oldu. Her ne kadar akademik bir tasnif gözetilmese de -ve böyle bir iddiası olmasa da- ileride yapılacak daha kapsamlı çalışmalar için bir ilk örnek ve kaynak teşkil edecek olan Anadolu Ekspresi, Uluer Oksal Tiryaki’nin editörlüğünde hazırlandı. 2017 Kitapları
“Ee, akademik iddiası yoksa neyi var?” derseniz, her şeyden önce birçoğu, hegemonik yayın ortamında şuraya buraya saçılması muhtemel iyi şiirleri, barkod giyip rafa çıkmış ve arşive kazandırmak adına daha sağlamcı bir mecra olan bir kitapta yer alması önemli.
Bir diğer güzelliği de şiirlerin bir çevirmen ekibiyle birlikte iki dilde yayımlanması. Sub Press, yabancı dille bağını koparmama prensibini burada da “Yeni Türk Şiiri”ne verdiği önemle pekiştirmiş. Buna dair küçük bir not: Sub’ın yayımladığı yabancı yazarlı kitapların bir kısmı, ilk kez kendi dillerinde değil Türkçede basılıyor.
Arka kapak yazısı şöyle:
Bugüne kadar övgü, ödül ve “kayda değer” kişilerin elinden çıkan değerlendirmelerle kendisine yer edinen “şiir”in sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bugüne kadar savaştan uzak durmaya çalışan, evinde oturarak zabıtalığa soyunan, insanlara ahlaki külfetler yükleyen “şiir”in sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bugüne kadar eleştirdiği faşizmin ta kendisi olan, insanları küçük politik hesaplarla yargılayan ve etrafındaki sözde “kanon”lara methiyeler düzen “şiir”in sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bugün şiir’in sonuna gelmiş bulunmaktayız. Elinizdeki antoloji geriye kalan bir avuç insanın yaptığı son çağrıdır.
Öbürküler | Mahir Ünsal Eriş, Karakarga Yayınları
Mahir Ünsal Eriş’in külliyatı kapsamında sıra dışı türde bir kısa roman. Alelade bir dönem romanı gibi başlayıp bir anda bir yerli korku hikâyesinin içine atıyor sizi. Hafta sonu bir korku filmi izlemek için TV başına geçer, battaniyenin altında ürkerek, gerginlikle izleyerek müthiş bir gece geçirirsiniz ya; Öbürküler tam da bu tadı verecek size.
Dönem romanı gibi, sıradan bir açılış yapan romanda birazcık ilerleyince uykumun açıldığını, özellikle orta bölümlerde epey korka ürke okuduğumu ve aynı gece bitirdiğimi söylemem gerek.
M.K. Perker’in çizimleriyle zenginleştirilen Öbürküler’i gece okumanızı öneririm.
Ari | Çiçek Sekban Tüfekçi, Destek Yayınları
Atlantis ve Mu kültleri, Atatürk’ün Türk kültürünün köklerini aradığı kayıp kıtaları ve Sümer tabletlerini içeren bir roman.
Yazarın okuduğum tek kitabı. Sıradan, düz bir kurguyla yazılmış, pek tercih etmediğim günlük kullanımın dışında diyaloglara rağmen konusuna iyi çalışmış, malzemeyi iyi işlemiş bir kitap olduğunu söylemem gerek. Konuyla ilgiliyseniz daha akıcı gelecektir. 2017 Kitapları
2.2. Gözden Kaçmasınlar
2.3. 2017’den Önce Çıkanlar, Alternatif Konular, Sıraya Aldıklarım
2.3.1. Daha Önce Çıkanlar
İstanbul Dörtlüsü, Hikmet Temel Akarsu, İnkılâp Yayınları | Yılın başlarında, uzun zamandır merak ettiğim ama baskısı olmadığı için bulamayınca mecburen farklı sahaflarda bulup toparladığım bir dörtlüyü okudum: Hikmet Temel Akarsu’nun İstanbul Dörtlüsü.
Biliyorum, bugünün algısından bakınca “kaybedenler, kaybedenler kulübü, Kadıköy, underground” konu başlıkları sıkmaya başladı ama bu kitaplar sizi sıkanlardan değil, emin olun.
90’ların ikinci yarısından 2000’lerin başına seyreden süreçte “Kaybedenler Kulübü” programı çevresinde toplaşan dönem gençliğini, o dönemde sokaklarda, evlerde, barlarda gençler arasında yaşananları tam da o dönemde kaleme alan, gerçek figürlere de işaret ederek leziz bir şehir romanı serisi yazan Hikmet Temel Akarsu, bu seriye “Rock’n Roman” da demiş vaktiyle.
Sırayla “Kaybedenlerin Öyküsü, İngiliz, Küçük Şeytan, Media” adlarını alan seri, bugün ruhu kaybolan İstanbul ve Kadıköy sokaklarının nostaljisini yapmak, süreci film izler gibi okumak isteyenlere önerimdir. Kitaplarla ilgili Goodreads yorumlarım için isimlerin üzerine tıklamanız yeterli.
Taksim Bahçesi, Murat Arda, Destek Yayınları | Pek sevgili arkadaşım Murat Arda’ya inceden bir ayıp edip yayımının bir yıl kadar sonrasına zaruri olarak bıraktığım Taksim Bahçesi, her kitap gibi tam okumam gereken zamanda okuttu kendini. Erteleme sebebim olan kafamın yoğun dönemine denk gelmediği için daha temiz zihinle, daha zevk alarak okudum.
Murat Arda, önceki romanı Pelin’de kullandığı parçalı bakış açısı yöntemini burada da kullanmış. Kahramanları ve olayları anlatırken aralara giren kahramanın anlatıcı olduğu pasajlar akışa hareketlilik katıyor. Fakat Pelin’den farklı olarak burada bir de iki ayrı zaman, iki ayrı dönem arasındaki gidiş gelişler de kurguya ayrı bir katman kattığı için kimi zaman takibinin zor olduğunu da söylemek gerek.
Bununla birlikte aslında bir yandan da ana karakterin yaşadığı saykodelik zaman atlamalarını da aynı etkiyle vermek gibi bir başarıyla sonuçlandığını da itiraf etmeliyim. Taksim Bahçesi denilince akla ne geleceği malum, bir ayağımız Gezi direnişinde, bir ayağımız 1900’lerin başında yine benzer süreçleri yaşayan İstanbul ve Beyoğlu’nda (Pera,Taksim). Murat’ın hiperaktif, kimi zaman müstehcen dili de bu geçişlerin gerektirdiği derecede enerjik. Geç oldu, güç olmadı. Önerilir.
Ayrıca, Murat Arda’nın ilk romanı Pelin’in bendenizce kaleme alınan incelemesini ve Evren Ünal’ın Taksim Bahçesi incelemesi için buyurun:
Murat Arda’dan Bir Kara-Roman: Taksim Bahçesi | Evren Ünal
Murat Arda ve “Pelin” Üzerine | Koray Sarıdoğan
2.3.2. Ezoterizm, Okültizm, Spiritüalizm ile İlgili Kitaplar
Başta belirttiğim gibi, son yıllardaki gerek farklı araştırmalarım gerek yazmakta olduğum romanım için eğildiğim ezoterizm, okültizm ve spiritüalizm gibi konularla ilgili kitaplarımı da ilgilileri için kısa kısa şuraya bırakayım:
Michael Newton, Ruhların Yolculuğu, Ruh ve Madde Yayınları | Ruhun varlığı, ehemmiyeti, mahiyeti, reenkarnasyon fenomeni gibi konularda üfüren kitapları bir yana bırakmak, konuyu nitelikli bir elden öğrenmek isteyenler için Michael Newton’ın kitabını öneririm.
Dr. Michael Newton’ın çalışmasının en önemli tarafı, temelde spiritüel bir konuya olabildiğince bilimsel yöntem ve amaçlarla yaklaşması. Hipnoz seanslarında farklı bir bilinç halinde bu hayatlarının evveliyatını, dünyaya gelişin, yaşamın ve ölümün anlamlarını yorumlayan deneklerin en dikkat çekici tarafı, farklı zamanlarda, farklı kesimlerden, yaşlardan, cinsiyetlerden, birbirini tanımayan çok sayıda deneğin çok yüksek oranda aynı şeyleri anlatmaları. Alanının en çarpıcı çalışması olduğunu söylemem gerek.
Kitabın devam bölümü de “Ruhların Kaderi” adıyla yayımlandı. İlk kitaptaki örneklerin genişletilmiş hali var ama öncelikle ilk kitaptan başlanmasını öneririm.
İlahi Nizam ve Kainat, Bedri Ruhselman, Ruh ve Madde Yayınları | Bilenler, bu kitaba kutsal kitap muamelesi yapan bir güruhun olduğunu da bilecektir. Okumuş olmam onlardan biri yapmıyor beni zira 1959 yılında alınmış birtakım “tebliğlerden” oluşturulduğu söyleniyor.
Gelgelelim, konu özelinde hatırı sayılır bir okuma yaptığınızda Bedri Ruhselman’ın, dünyanın ve maddenin metafizikle ilişkisine dair anlattığı kimi bilgilerin çok farklı kaynaklarda da tekrarlandığını görmek mümkün. Dikkate değer.
Alemin Hükümdarı, Rene Guenon, İnsan Yayınları | Kayıp medeniyetler, Atlantis, Mu, Agartha, Şambala kültleri istismara fevkalade açık konular.
Konuyu daha gizemli hale getirmek veya psikolojik bir kaçış alanı yaratmak için uydurulan sayısız kitap arasında en azından sordurduğu sorular açısından güvenilir bir kitap olan Alemin Hükümdarı, metafizik ve madde dünyasının kesişim kümesinde yer alması muhtemel, bilmediğimiz bir toprağın, medeniyetin ve hükümdarın olduğu teorisine eğiliyor. Kitabın alt adı daha iyi fikir verebilir içeriği hakkında: “Dinlerde Merkez Sembolizmi”.
Saklı Gerçeklik: Paralel Evrenler ve Kozmosun Derin Yasaları, Brian Greene, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları | Önceki üç kitaptan farklı olarak bu bir “bilim” kitabı. Her ne kadar benim indimde, kökleri itibariyle saf ezoterizm, okültizm ve bilim çok farklı şeylere işaret etmiyorsa da popüler anlamda yapıyorum bu ayrımı. Kitaptan, havaalanında uçuş beklerken karşımda oturan mühendis tipli bir gencin elinde görerek haberdar oldum. İyi ki de olmuşum.
Bugünün satış pazarlama modalarından biri haline gelen “kuantum, kozmos, paralel evrenler” gibi konularda az çok bilgisi olanların kolaylıkla anlayabileceği, dikkatli bir okumayla tüm bu konular için temel ve orta düzeyde altyapı sahibi olabileceğiniz, Brian Greene’nin rahat, anlaşılır ifadesi sayesinde modern fiziğin güncel bilgilerine erişebileceğiniz bir kaynak.
Bilinmeyen Hitler, Aytunç Altındal, Alfa Yayınları | Her konuyu, olabildiğince farklı kaynaktan okumak gerekir tabii ama farklı bakış açılarına göre sündürülmeye çok açık olan nitekim sündürülegelmiş de olan Hitler konusunda yazılmış en güvenilir, en kapsamlı kitap, rahmetli Aytunç Altındal’ın bu kitabıdır, diyebilirim.
Hitler’in ortaya çıkış koşulları ve onu tarih sahnesine hazırlayan mekanizmalar, özellikle yolu İstanbul’dan da geçen ve Hitler’i Hitler yapan birkaç figürden biri olan Baron Rudolf von Sebottendorf’u anlatan Türkçe tek kaynak olduğunu söylemek gerek.
Kayıp Kıta Mu, James Churchward, Omega Yayınları | Atlantis ve Mu literatürünün en öncelikli kaynakları hiç kuşkusuz James Churchward’dur; öyle ki Atatürk bile onun çalışmalarını getirtmiş, çevirtmiş ve notlar alarak okumuştur. Bugün halen Anıtkabir’deki kitaplıktadır bu kitaplar.
Fakat, aslında en basit bir kitabı okurken bile yapmamız gerektiği gibi, söylenen her şeyi sorgulamadan doğru kabul etmemek gerekir. Özellikle de konspirasyon alanında -ki Atatürk’ün de kitap üzerindeki notlarda sürekli sorular, sorgulamalar olduğu görülür.
Churchward’un Tibet’te kendisine sunulan tabletlerdeki sembolleri incelemesi, arkeoloji ve tarih adına özel bir iş. Ayrıca bugün gittikçe daha da moda haline gelen batık kıtalara gereğinden fazla ruhani anlam yükleme olayına girmemesi de eseri okumaya değer hale getiriyor.
Konuyla ilgili Edger Cayce’ın psişik okumaları, Francis Bacon’ın alegorik metni “Yeni Atlantis”i, Rene de Guenon’ın eserleri de önerilir.
2.3.3. Yetişemediklerim, Sıraya Aldıklarım
Rafta okunmayı bekleyen çok kitap var, ama bunlar içinde bu yıl çıkan ve bir türlü zaman bulamadığım, aslında zaman bulup da hak ettikleri rahat kafayı bir türlü yakalayamadığım kitapların kapaklarını şöyle bırakıyorum.
Özellikle Onur Caymaz’ın romanı Sıfır beni heyecanlandırıyor. Belki de yazmakta olduğum romanla kesişen konularımız olduğundan… Ama daha çok gidip gelip göz attığım ilk sayfa pasajlarından ve Onur’un temiz Türkçesine duyduğum güvenden. 2018’in ilk kitaplarından biri olacak benim için.
Uluer Oksal Tiryaki’nin “Arabesk yahut Death Metal” kitabından sonra gelen Sub Press etiketli “Kafa Presi” ve Emre Varışlı’nın Altıkırkbeş’ten çıkan “Vahşi Sıradan”ı da heyecan sebebi.
Ayrıca Uluer’in kitabına adını veren şiirin ilk kez KalemKahveKlavye Dergi’de yayımlanmasından da inceden gurur duymuyor değilim. 🙂
3. KalemKahveKlavye Almanak 2017
Bu yıl KalemKahveKlavye, 7.senesini dolduruyor. Önce kişisel bir blog olarak başladı, sonra sadece öykü ve şiirler yayınlayan, daha sonra siteyi uzun süre bir tarafa bırakıp online dergiler yapan, ardından birkaç yıl radyo yayınları sunan, daha sonra dört sayılık kısa bir matbu fanzin dönemi geçiren, henüz bu yıl bir kez daha dergi olacakmış gibi olup yine olmayan, çok sayıda yazarın katkısıyla kalabalıklaşıp güçlense de halen bir “ekip” bütünlüğü sağlamayan ama ısrarla yoluna devam eden KalemKahveKlavye, 2018’de çok acayip yenilikler yapacak.
2017’de öncelikle temamızı değiştirdik, amatör heyecanımızı bırakmadık ama nispeten profesyonel bir kıyafet giymek istedik. Yayınları günlük periyoda oturttuk.
3.1. “Bugünün Edebiyatı” Dosyası En Çok Okunanlar ve Konuşulanlar Arasında
Yaz sonunda hazırladığımız “Bugünün Edebiyatı: Dönüşüm mü, Geçiş mi, Çöküş mü?” başlıklı dosya o günden bu yana halen en çok okunanlardan.
Dosyanın adı yanıltmasın, “edebiyat”tan kastımız aslında edebiyat konuşma aşamasına bir türlü gelmemize izin vermeyen yayıncılık ve yazarlık ortamı. Dosya kapsamındaki yazıları da bu anlayışla belirledik.
Ana sayfasına BURADAN gidebileceğiniz dosyaya katkıda bulunan tüm yazar dostlarıma bir kez daha teşekkür etmek isterim.
3.2. Yaratıcı Yazım Alanında Bir Online Mecra: 3K Atölye
Yukarıda, “yaratıcı yazarlık” olarak bilinen “yaratıcı yazım” mevzusunun Türkiye’deki mevcut durumundan bahsettim.
Dünya literatüründe çoktan bir disiplin haline gelen ve standart bir müfredatın dışına çıkartılan Yaratıcı Yazım alanına mütevazı bir katkı olarak hazırladığımız 3K Atölye alt sitesi şu an halen bir tür test aşamasında. Önümüzdeki süreçte, online atölyeler yapacağız.
Tamamen ücretsiz olacak bu atölyelerde dönemsel gruplardaki katılımcılar birlikte belli temalar üzerinde üretecekler, birbirlerini eleştirecekler ve bu eleştiriler online ortamda yayınlanacak. Bir süre sonra kimi dönemlerde kimi yazarların da katılımını ve yol göstericiliğini rica edeceğiz.
3K Atölye’ye BURADAN gidebilir, sitenin en çok okunan yazılarına aşağıdaki butonlardan ulaşabilirsiniz.
Yayınevlerine Kitap Dosyası Gönderme Rehberi
Nedir Bu Yaratıcı Yazarlık? Ve Ne Değildir?
Yaratıcı Yazarlık ile İlgilenenlerin Okuması Önerilen Türkçe Kitaplar – I | Koray Sarıdoğan
3.3. Rock Kütüphanesi Artık KalemKahveKlavye’de
Tamamen kişisel merakımdan ötürü önceki yıllarda aylar boyunca sahaf ve kütüphane mesaisi yaparak hazırladığım Rock Kütüphanesi’ni daha önce basit bir blog üzerinden yayınlamıştım. Bu yıl 3K çatısı altına aldım.
Geçmişten bugüne Türkçede yazılmış veya Türkçeye çevrilmiş, Rock-Metal müzik ve yakın türlere dair kitapları içeren bir online bibliyografya denemesi olan Rock Kütüphanesi, bugünün müzik yayıncılığına da ilham vermesi açısından özellikle 90’ların bereketli ortamını gösteriyor. Stüdyo İmge ve Korsan mirasıyla başlayan bu süreçten bugüne kadarki eski-yeni kitapları Rock Kütüphanesi’nde bulabilirsiniz, BUYURUN.
Katkılarını esirgemek istemeyenler için iletişim bilgileri yukarıdaki menüde
3.4. Kitap Fuarları Listesinin Düşündürdükleri
Bu yıl yapmak istediğimiz dosyalardan birisi de kitap fuarları olacaktı fakat zaman bulamadık. Kitap fuarlarının mevcut durumu, dünden bugüne kültürel anlamda yaşanan değişim, yayıncılık ortamı, popüler fuarlar karşısında gelişen alternatif fuarlar gibi alt başlıkların olacağı dosyayı ileride sunacağız.
Bunu yapmadan önce de Türkiye’deki kitap fuarlarının 2017-2018 takvimini çıkarttık, sürekli de güncelliyoruz. Bu yılın en çok okunan içeriklerinden biri de bu yazı oldu. İnsanların kaliteli kitap fuarlarına, sadece ucuz kitap bulmak için değil aynı zamanda imza günleri, söyleşiler, kültürel etkinlikler açısından da halen ilgi gösterdiğini, doğru bir duyuru süreci ve iyi bir hazırlıktan geçilirse fuarlar üzerinden edebiyat ortamına kazandırılabilecek bir hareketlilik potansiyeli olduğunu söylemek için bu notu buraya düştük.
Fezada bir yerde gerçekleşen Türkiye’nin en popüler fuarı TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’na gösterilen ilgi de fuar için çekilen eziyet de malum. Buna karşılık İstanbul’un daha mantıklı yerlerindeki alternatif kitap fuarları da büyük potansiyel taşımakla birlikte zamanlama ve tanıtım çalışmaları için yetersiz kaldı şimdilik. Haydarpaşa Kitap Fuarı ise iki yıldır müthiş bir ilgiye sahip. Doğru strateji ve tanıtımla çekilecek potansiyel açısından fikir vermesi dileğiyle…
3.5. Öne Çıkan Röportajlar
Bu yıl da sevilen, okunan, güzel işler yapan isimleri olabildiğince ağırlamaya çalıştık. İşte yılın öne çıkan röportajları:
Nermin Yıldırım: “Gözlerimizin Önünde Biri Vurulduğunda Birlikte Kanıyoruz”
Tarık Tufan: “Geçmiş Hesaplaşmak İçin Var”
“Altıkırkbeş’ten Ayrılmam Benim Kendimden Ayrılmamdan İbaret” | Şenol Erdoğan
“Başka Bir Hayat Kurmak” | Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi
Erhan Nailoğlu: “Nail Kitabevi Ticari Değil Kültürel Bir Proje”
Eşi Linda, Charles Bukowski’yi Anlatıyor
3.6. 3K’da Yeni Kategoriler
KalemKahveKlavye, yılın sonuna yaklaştığımız günlerde birkaç yeni kategoriye daha sahip oldu. Edebiyatı daha renkli, daha güçlü ve daha kapsamlı algılamak için “bir de bu açıdan bakalım” mantığıyla hazırlanan bu kategoriler, yakın vadede daha da dolu olacak.
4. Bitirirken, 2018’e Dair Planlarımız
KalemKahveKlavye, çok sayıda kıymetli kalemin katkısıyla bugüne dek başta alamet-i farikası olarak gördüğü “eleştirel” niteliğini koruyarak geldi.
Ülkenin, dünyanın koşulları ne olursa olsun okumak, üretmek, sorgulamak her şeyden önemli, her şeyde belirleyici. Yayıncılık özelinde güzel gelişmeler olsa da Türkiye’de, yayıncılık/editörlük/yazarlık ve hatta okurluk bile henüz birer “kurum” haline gelmiş değil. Kurum kelimesini ilk anlamıyla kullanmıyorum elbet; birçok yabancı ülkede okur ile yazarın, yayıncının, editörün arasındaki hatlar daha ince. Okur, her şeyden önce nitelikli, donanımlı bir kimlikle yazarın ve yayıncının üretim sürecine eleştirisiyle, yorumuyla, varlığıyla katılım sağlıyor. Farklı fikirlerin sunulmasıyla hareketli, dinamik bir edebiyat ve kültür sanat ortamı oluşuyor. Kitaplar salt satılmak değil okunmak, okutulmak, üzerine konuşulmak için basılıyor, okur da bu amaçla “satın alıyor.” Bizim kitap fuarlarımız bile halen ucuz kitap almak veya Wattpad’de “ünlü” olan yazarları “görmek” için talep görüyor. Tabii ki politik iklimin bir sonucu olarak dini kitaplara ve aileleri/öğrencileri paranoyak hale getiren sınav sisteminin sonucu olarak sınav kitaplarına gösterilen ilgiyi saymazsak.
Nitelikli bir yayıncılık ve edebiyat ortamı her okurun kendini geliştirmesiyle, donanımıyla eleştiri ve yorum ortamına katılmasıyla, sadece “yazar görmek” için değil yazarla diyalog kurmak, tartışmak için gidilen imza günleri ve söyleşilerle ve sadece yazarlarla değil yayıncılar ve editörlerle de bir araya gelinerek üretim sürecinden ve mekanizmalarından haberdar olunarak gelişir.
Biz de KalemKahveKlavye’de her zamankinden daha çok bu anlayışa uygun yayınlar yapmaya çalışıyoruz. 2018’de yeni ve aktif bir ekiple bu amaca daha çok eğilmeye devam edeceğiz.
Planlarımız arasında aylık bültenler, belki süreli bir dijital yayın, eskiden olduğu gibi ama daha kaliteli bir akış ve donanımla radyo programları yapmak var. Öte yandan, özellikle dilimize çevrilen yabancı kitaplar ve yabancı dile çevrilen Türkçe kitaplar hakkındaki incelemelerimizi çift dilde yayınlayarak yurt dışındaki okurlar için de bir havuz oluşturmak, onlarla bağlantı kurmak planlarımız arasında.
Yazının başında benim size dilediğim gibi, siz de bana/bize bolca zaman ve motivasyon dileyin.
Çok teşekkürler, sevgiler…
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)