Stephen King; korku, bilimkurgu ve gizem türünün modern zamanlarındaki “yazı makine”lerinden biri kuşkusuz. Başta The Dark Tower (Kara Kule) uyarlaması olmak üzere yakın zamanda Stephen King romanları üzerine çekilecek bir dizi film ve dizi projesinin yolda olduğunu düşünürsek, yazarın yeni bir altın çağının yaklaşıyor olması kuşku götürmez.
Peki bu zamana dek çokça filme ve diziye uyarlanan en ünlü Stephen King romanları için usta yazar, nelerden ilham aldı? Onun biraz ilginç çalışan kafası ve üretme hevesi bir araya gelerek hangi gerçek hayat deneyimlerini evirip çevirip karşımıza birer kurgu harikası olarak çıkardı?
En ünlü 9 Stephen King romanını ve arka planındaki olayları sizin için derledik.
Bir Köpek Kovalamacasından Çıkan Roman “Kujo”
Stephen King’in Türkçeye “Kujo” olarak çevrilen eseri “Cujo”, sakin ve dost canlısı bir köpeğin bir yarasa tarafından ısırılmasından sonra yaşanmaya başlanan rahatsız edici olayları anlatır. Saldırgan ve ölümcül bir köpek haline gelen Cujo için Stephen King, kendi hayatındaki bir olaydan ilham almış.
King, 1977’de arıza yapan motorunu tamir ettirmek için Bridgton’da bir ahıra park ederken, ahırdan çıkan bir St.Bernard cinsi köpek tarafından kovalanmaya başlar. Kötü bir olayla neticelenmeden köpeğin sahibi ortaya çıkar ve King’e, köpeğin onu ısırmayacağını söyler. Çok geçmeden sakinleşen köpek, daha önce böyle bir şey yapmamıştır ve sahibi, adı Gonzo olan köpek için King’e “Sanırım senin yüzünü sevmedi,” der.
King’i epey korkutan ve çaresiz bırakan bu olay, romanın omurgası olur.
Stephen King’in Hayvan Mezarlığı Gerçekti
Kutsal bir toprağa gömülen ölülerin canlanması inancı üzerine, Dr.Louis Creed isimli bir karakterle yazılan Hayvan Mezarlığı, gerçekten de Stephen King’in evinin yanında var olan bir mezarlıktan ilham alıyor.
Ardından, eski bir tahta köprüden geçerken bir fikir beliriverir aklında. Şöyle anlatır: “The Three Billy-Goats Gruff adındaki masalı düşündüm. O an köprünün altından bir cin, bana ‘Köprümün üzerinden geçip giden de kim?’ diye seslense ne yapacağımı sordum kendime.”
Stephen King’in “O” romanı direkt o an ortaya çıkmamış. King, iki yıl boyunca bu fikri bilinçaltında tuttu. İki yıl sonra bir kez daha köprü olayını ve o cinin çağrısını hatırlayıp bu konu üzerinde çalışmaya başladı. Bangor, Maine ve buralardaki yeraltı kanalları üzerine yazma fikri vardı. Bu iki fikri birleştirip şehrin kanalizasyonlarında gezen bir cinin hikâyesini yazabileceğine karar verdi. Yazılma aşamasındaki geliştirmelerle Stephen King’in “It/O” romanı ortaya çıktı.
Arabadayken Gelen Fikir: “Desperation/Yaratık”
King, yazarken fikirlerin nereden geldiğine dair bir keresinde şu açıklamayı yapmıştı: “Hikâyeler farklı zamanlarda ve yerlerde gelir bana; arabada, duşta, yürürken, hatta partilerde ayakta dururken bile.” Bu sözünde gayet ciddi olduğunu, arabanın içindeyken aklına gelen romanıyla ispatlıyor yazar.
Türkçeye “Yaratık” olarak çevrilen Stephen King romanı “Desperation”dan bahsediyoruz. Yaklaşık olarak “Hiçbir Yerin Orta Yerinde” duran, Nevada’daki Desperation isimli kasabada geçen ilginç olayları anlatıyor kabaca. Bir maden kazasından sonra “Tak” adındaki korkunç yaratıkların başka bir boyuttan kasabaya sızması üzerine yaşananları içeren romanın ilham kaynağına gelince…
Yazar, Nevada’da kızının arabasını kullanırken bu romanı düşünmeye başlamış. Ruth adındaki tenha bir kabasadan geçerken, kasaba yazara birden terk edilmiş gibi görünmüş. Aniden, bir iç ses ona “Hepsi öldü,” cümlesini fısıldamış ve arkasından şu soru gelmiş: “Onları kim öldürdü?”
Sonra da hiçbir somut gerekçesi olmaksızın kendi iç sesini cevaplar Stephen King: “Hepsini şerif öldürdü.” Tak tarafından ele geçirilen Collie Entragian isimli şerif, daha romanın açılış sahnesinde katil olmuştur bile.
“Medyum” Romanı Bir Kabusun Sonucu
The Shining orijinal adını taşıyan ve Stephen King’in belki de en ünlü romanlarından biri olan ve daha sonra Stanley Kubrick tarafından King’in bizzat nefret ettiğini söylediği bir uyarlamaya konu olan “Medyum” romanı var sırada.
Stephen King’in Medyum romanı, Jack Torrance isimli, yeni kitabına odaklanabilmek için kış boyunca çalışacağı bir dağ otelindeki işi kabul eden yazarın hikâyesini anlatır. Eşi Wendy ve oğlu Danny’yi de bu ilginç yere getiren yazar, daha sonra otelin kötü ruhlar tarafından lanetlendiğini öğrenecektir.
Peki, bu fikir King’in aklına nereden gelmiştir?
1974’te bir kış gecesi King, eşi Tabby ile bir gece geçirmek için kendilerinden başka kimsenin olmadığı eski ve büyük bir otel olan The Stanley’ye gelir. Bu otelde ilginç bir boşluk hissi vardır. Tenha koridorlar, sessizlik ve kasvet, tam bir korku filmi mekânı duygusu yaratır King’de. O gece King, ateşten bir hortum tarafından oğlunun saldırıya uğradığı bir kabus görür, neredeyse yataktan düşecektir.
“Bir sigara yaktım, Rockies’e bakan pencerenin önüne bir sandalye çektim ve sigara bittiğinde kitabın iskeletini kafamda oturtmuştum bile.”
“Bir Aşk Hikâyesi” veya “Lisey’s Story”
Türkçeye “Bir Aşk Hikâyesi” adıyla çevrilen “Lisey’s Story”, Stephen King’in en kişisel romanı hissini uyandırır.
Ünlü bir yazar olan Scott Landon’un ölümünden 2 yıl sonra onun ofisini temizlemeye karar veren Lisey Landon, burada eşine ait belgeleri bulmasının ardından bir şekilde kendisini gizemli bağlantıların ve tehlikeli durumların ortasında bulur.
Bu fikir King’e gerçekten korkunç ve dokunaklı bir deneyimle birlikte gelmiş. Ağır bir zatürree geçiren yazar, uzun bir süre hastanede kalmak zorundadır ve yokluğunda, çalışma odası tekrar istendiği gibi dekore edilmek üzere temizlenir. Geri döndüğünde eşyalarının birçoğunun paketlenip bir kenara kaldırıldığını görür ve şunu düşünür: “Ben ölseydim bu oda benimle ilgili olarak bir başkasına ne anlatırdı?”
İşte bu deneyim, King’in külliyatı içerisindeki en önemli, en güçlü eserlerinden birinin çatısı oldu. Öyle ki yazar da sık sık kendi romanları içerisindeki favorisinin Lisey’s Story olduğunu ifade eder.
“Öldüren Sis” veya “The Mist”
En çok filme uyarlanan Stephen King romanlarından biri olan ve çoğunlukla Frank Darabont versiyonunun bilindiği kitaba geldi sıra: “Sis” veya “Öldüren Sis”… Darabont’un son derece karanlık bir finale sahip olarak yorumladığı bu eser, King’in yine gerçek hayat deneyimlerine çok uzak değil.
Bridgton’daki güçlü bir sis sırasında kimsenin kimseyi göremediği bir ortamda geçen hikâyede daha sonra karşımıza canavarlar çıkmaya başlar. Ve bu kısım haricindeki hemen her şey de gerçekten yaşanmış sayılabilir.
Bir gece Stephen King, kıyamete benzer bir fırtına ve gökgürültüsü arasında kalır. Kendini eve zor atar. Sonraki gün King; oğluyla birlikte süpermarkete gider ve o sırada zihninde bir görü belirir. “Tarih öncesine ait, uçan büyük sürüngen” olarak adlandırdığı bu yaratıklar o an gözünün önünden uçmuş gibi olur ve işte neticede o yaratıkları The Mist’te okuruz. Tabii kimsenin, King’in neden böyle bir isim koyduğuna ve böyle bir görü gördüğüne dair bir fikri yok.
Stephen King Romanları Arasında En Önemlilerden: Mahşer
Stephen King hayranlarına sorsanız, onun en büyük şaheseri için iki isim gelecektir çoğunlukla. Birisi The Dark Tower, diğeri de The Stand. Bu başlıktaki konumuz ise The Stand.
Türkçeye Mahşer olarak çevrilen The Stand, ABD’de “Captain Tripps” adı verilen ölümcül bir virüs yüzünden nüsufun yüzde 99’unun kaybolduğu bir ortamda geçer. Virüse karşı hayatta kalanlar, ülke çapındaki kötücül ve ölümcül durumlara karşı bir araya gelmek ve ayağa kalkmak zorundadırlar.
Bu büyük şaheserin ilham kaynağı öyle çok büyük bir olay gibi beklenebilir ama değil. Stephen King TV karşısında oturmakta ve CBS’teki 60 Minutes’ün bir bölümünü izlemektedir. O günkü bölümde kimyasal savaşa dair bir konu vardır.
Yazar şöyle anlatır: “Test farelerinin titreyişleri, sinir bozucu can çekişme görüntüleri 20 saniye sürse de ben asla unutamadım. Bu bana, Utah’ta bir grup koyunun ölümüne sebep olan bir kimyasal sızıntı olayını hatırlattı. Bir yerlere gömülmek için taşınan bu kimyasal maddeler, kaza yapıp devrilen kamyondan dökülmüştü.”
Bu küçük anı parlaması ve üzerine konulan emek ile karşımıza “Mahşer” çıkmıştır.
[…] LİSTE · En Ünlü 9 Stephen King Romanı ve Onlara İlham Olan Gerçek Olaylar […]