Edith Piaf ‘ın 50.ölüm yıldönümünde, Kaldırım Serçesi ‘nin hayatını öne
çıkan detaylarla anlatan, Çağla Özden
imzalı bir lirik biyografi denemesi.
çıkan detaylarla anlatan, Çağla Özden
imzalı bir lirik biyografi denemesi.
“Benim konservatuarım sokaklardır” diyor elleri güzel, bedeni küçük ama
sesi yeri göğü inletecek kadar büyük kadın…
sesi yeri göğü inletecek kadar büyük kadın…
Sanatçıların kaderi gibidir, acı çekerek büyümek… Hayatlarına; bolca
kayıp, sarsıntı, fakirlik, hastalık sığdırıp, sonra bunlara rağmen en tepeye
çıkmayı kendine borç bilmek… Acılarla dolu bir hayat mı kişiyi sanata
yöneltir sizce? Ya da sanat mı acı çekmek üzere yetiştirir sizi?
kayıp, sarsıntı, fakirlik, hastalık sığdırıp, sonra bunlara rağmen en tepeye
çıkmayı kendine borç bilmek… Acılarla dolu bir hayat mı kişiyi sanata
yöneltir sizce? Ya da sanat mı acı çekmek üzere yetiştirir sizi?
Edith Piaf’ın hayatı bir
değil, onlarca travmayla dolu… Anne ve baba ayrılığı, sokak şarkıcısı ve daha
sonra hayat kadını olan annenin uzaklığı ve sevgisizliği, asker babadan uzak
yıllar, daha sonra akrobat olmaya karar veren babanın onu babaannesine
verişi… Küçük bir kız için oldukça ilginç bir yerde sevgiyi buluyor Edith;
bir genelevde. Erkeklerin misafir ve aynı zamanda kral olduğu bu evde kadın
olmanın, kadın sevgisinin ve dayanışmasının tam göbeğine düşüyor. Geçirdiği
hastalık nedeniyle bir süre gözleri de görmeyen Kaldırım Serçesi, işte tam bu dönemlerde dua etmeyi ve Tanrı’ya
sığınmayı öğreniyor. Yıllar sonra koskocaman bir kadın olduğunda belediye
nikahını saymayarak “Kilisede evlenmedikçe alyans takmam. Tanrı ile oyun olmaz”
diyecek kadar dinine bağlı bir kadın.
değil, onlarca travmayla dolu… Anne ve baba ayrılığı, sokak şarkıcısı ve daha
sonra hayat kadını olan annenin uzaklığı ve sevgisizliği, asker babadan uzak
yıllar, daha sonra akrobat olmaya karar veren babanın onu babaannesine
verişi… Küçük bir kız için oldukça ilginç bir yerde sevgiyi buluyor Edith;
bir genelevde. Erkeklerin misafir ve aynı zamanda kral olduğu bu evde kadın
olmanın, kadın sevgisinin ve dayanışmasının tam göbeğine düşüyor. Geçirdiği
hastalık nedeniyle bir süre gözleri de görmeyen Kaldırım Serçesi, işte tam bu dönemlerde dua etmeyi ve Tanrı’ya
sığınmayı öğreniyor. Yıllar sonra koskocaman bir kadın olduğunda belediye
nikahını saymayarak “Kilisede evlenmedikçe alyans takmam. Tanrı ile oyun olmaz”
diyecek kadar dinine bağlı bir kadın.
Babasının onu aniden alıp götürmesiyle “yuvasından” koparılan bu küçük
kız, sokaklarda şarkı söyleyerek hayatını kazanıyor.
kız, sokaklarda şarkı söyleyerek hayatını kazanıyor.
Daha çok küçük yaşta anne olup, sonrasında kızını menenjit hastalığı
nedeniyle kaybeden Edith, onu gömmek için mezar parası bulamadığından hayat
kadınlığı yapmaya niyetlenirken; para karşılığı onunla yatacak olan adamın
bunun sebebini öğrenmesi ve onunla ilişkiye girmeden gereken parayı vermesiyle
büyük bir hayat dersini tam yerinde görüyor. Ve hayatı boyunca evinin kapısını
her daim açık tutup, sokak insanları ile beraber yaşamasını, “yaşadığı o güne
şükretmek” olarak adlandırıyor.
nedeniyle kaybeden Edith, onu gömmek için mezar parası bulamadığından hayat
kadınlığı yapmaya niyetlenirken; para karşılığı onunla yatacak olan adamın
bunun sebebini öğrenmesi ve onunla ilişkiye girmeden gereken parayı vermesiyle
büyük bir hayat dersini tam yerinde görüyor. Ve hayatı boyunca evinin kapısını
her daim açık tutup, sokak insanları ile beraber yaşamasını, “yaşadığı o güne
şükretmek” olarak adlandırıyor.
Sesi kendinden büyük, aklı ise kavak ağacı tepelerinde gezerken
kendisine daha sonra “Leplée Baba “ diyecek kadar seveceği ve ona “Kaldırım
Serçesi “ lakabını takacak olan kabare sahibi Louis Leplée tarafından sahneyle tanıştırılan Edith Piaf, şarkı
söyleyemeyecek kadar hasta olacağı güne dek sahneden bir daha inmiyor.
kendisine daha sonra “Leplée Baba “ diyecek kadar seveceği ve ona “Kaldırım
Serçesi “ lakabını takacak olan kabare sahibi Louis Leplée tarafından sahneyle tanıştırılan Edith Piaf, şarkı
söyleyemeyecek kadar hasta olacağı güne dek sahneden bir daha inmiyor.
Fransa’da “Kim bu kız?” rüzgarını izleyen süreçte, gün geçtikçe daha
iyi tanınan Edith’in hayatı, Louis Leplée cinayetinin baş kahramanı olarak
suçlanması ile tekrar yerle bir oluyor. Kendisini ifade etmesinin oldukça güç
olduğu bu günlerde yeni yeni alıştığı elit kesim tarafından dışlanırken bir
süre sonra küllerinden yeniden doğup bir kez daha hayatın bileğini büküyor. Ve
bu kez Edith Piaf gerçeği bir daha
unutulmamak üzere tüm dünyanın zihnine kazınıyor.
iyi tanınan Edith’in hayatı, Louis Leplée cinayetinin baş kahramanı olarak
suçlanması ile tekrar yerle bir oluyor. Kendisini ifade etmesinin oldukça güç
olduğu bu günlerde yeni yeni alıştığı elit kesim tarafından dışlanırken bir
süre sonra küllerinden yeniden doğup bir kez daha hayatın bileğini büküyor. Ve
bu kez Edith Piaf gerçeği bir daha
unutulmamak üzere tüm dünyanın zihnine kazınıyor.
Geçirdiği iki ağır trafik kazası yüzünden morfin bağımlısı olan Edith Piaf ‘ın bir bağımlılığı da erkekler…
Babaları bir, anneleri ayrı kız kardeşi Simone Berteaut, bu bağımlılığı şöyle
anlatıyor:
Babaları bir, anneleri ayrı kız kardeşi Simone Berteaut, bu bağımlılığı şöyle
anlatıyor:
“Edith hiçbir gece, bacağını bir adamın beline dolamadan uyuyamazdı.
Sevmek onun yaşama nedeniydi. Eğer onu seven bir erkeği varsa, Edith için
çözülemeyecek hiçbir sorun yoktu. Aşık olduğunu hemen anlardım, çünkü yüzü
milyonlarca ampulle dolmuş gibi, ışıl ışıl yanardı.”
Sevmek onun yaşama nedeniydi. Eğer onu seven bir erkeği varsa, Edith için
çözülemeyecek hiçbir sorun yoktu. Aşık olduğunu hemen anlardım, çünkü yüzü
milyonlarca ampulle dolmuş gibi, ışıl ışıl yanardı.”
Erkeklerini her zaman büyük bir tutkuyla seven bu kadının Dünya Boks
Şampiyonu Marcel Gerdan ile
tanışmasıyla hayatının en büyük depremi başlamış bulunur. Birbirlerine aşık bu
çiftin hayatlarındaki en büyük gölge Marcel’in evli ve çocuklu bir adam oluşu olarak
gözükse bile Edith, sevgilisinin karısından ayrılmasını asla istemeyerek,
sevdiği adamın varlığı ve ona olan sevgisi ile yetinmeyi öğreniyor.
Şampiyonu Marcel Gerdan ile
tanışmasıyla hayatının en büyük depremi başlamış bulunur. Birbirlerine aşık bu
çiftin hayatlarındaki en büyük gölge Marcel’in evli ve çocuklu bir adam oluşu olarak
gözükse bile Edith, sevgilisinin karısından ayrılmasını asla istemeyerek,
sevdiği adamın varlığı ve ona olan sevgisi ile yetinmeyi öğreniyor.
Fransa’ya döndüğünde Amerikalı sevgilisine özlem dolu bir “Gel artık
Marcel, dayanamıyorum!” cümlesi, uçağın düşmesi ile Marcel’in bedenen, Edith
Piaf’ın ise ruhen ve kalben ölmesine neden oluyor.
Marcel, dayanamıyorum!” cümlesi, uçağın düşmesi ile Marcel’in bedenen, Edith
Piaf’ın ise ruhen ve kalben ölmesine neden oluyor.
Sevgilisinin ölümünden kendini sorumlu tutan Edith Piaf, artık iflah
olmaz bir morfin bağımlısı haline gelse de sahneden kopmuyor. Konser sırasında
yere yığılmalar, ağır tedaviler, iptal edilen turnelerle geçen günlerde bile
söylediği her yeni şarkı sadece Fransız halkı için değil, milyonlar için Edith
Piaf sevgisinin kemikleşmesine ufacık bir bahane oluyor sadece…
olmaz bir morfin bağımlısı haline gelse de sahneden kopmuyor. Konser sırasında
yere yığılmalar, ağır tedaviler, iptal edilen turnelerle geçen günlerde bile
söylediği her yeni şarkı sadece Fransız halkı için değil, milyonlar için Edith
Piaf sevgisinin kemikleşmesine ufacık bir bahane oluyor sadece…
Büyük aşkını kaybettikten sonra, hayatına giren erkeklerden ihtiyacı
olan sevgiyi alıp yaşamına devam eden bu küçük kadın, sesini kaybedene dek avaz
avaz söylediği şarkılarıyla, bir sanatçının ancak sanatıyla var olabileceğinin
bugün dahi canlı bir örneği.
olan sevgiyi alıp yaşamına devam eden bu küçük kadın, sesini kaybedene dek avaz
avaz söylediği şarkılarıyla, bir sanatçının ancak sanatıyla var olabileceğinin
bugün dahi canlı bir örneği.
Edith Piaf, Paris aşığı, aşkın aşığı, hayatın aşığı
ama en çok müzik aşığı bir kadın
olarak 10 Ekim 1963 günü başka bir dünyaya gitmek üzere gözlerini kaparken, ona
derin bir sevgiyle bağlı son eşi Théo Sarapo, onun için bir şiir okuyordu:
ama en çok müzik aşığı bir kadın
olarak 10 Ekim 1963 günü başka bir dünyaya gitmek üzere gözlerini kaparken, ona
derin bir sevgiyle bağlı son eşi Théo Sarapo, onun için bir şiir okuyordu:
“Üç zamanlı bir şarkı,
Oldu onun hayatı.
Acısı pek fazlaydı,
Oysa fazla yaşamadı.
Sen, gelip geçen ey yolcu,
Bir dua et ruhuna,
İnsan büyük de olsa,
Toz olacak sonunda.
Bırakacak ardında,
Unutulmaz bir şarkı.
Çünkü unutulur tarih,
Bir havadır anılan,
Üç zamanlı bir şarkı,
Tam da Paris olan… “
Ve bugün ve daima Edith Piaf’ın sesi kaldırım taşlarından bile
duyulmaktadır Paris sokaklarında…
duyulmaktadır Paris sokaklarında…
**

1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.