Çekip giden baba büyük bir travmadır; çünkü karşına geçip seni
beğenmeyeceği gün gelecektir.
beğenmeyeceği gün gelecektir.
![]() |
Peter Paul Rubens |
hem kimsesiz , sevgisiz ve meteliksiz bırakacaksın hem de
karşısına geçip hesap soracaksın. bu nasıl bir kendine güvendir? sırf senin
şeyinden düştü diye bu insanevladı, annesinin rahimine; hak mıdır bu sana? hem
yapayalnız, ürkek ve aç biilaç bırakacaksın hayatın ortasına hem de
beğenmeyeceksin bin bir türlü dert ile baş ede ede olduğu insanı en sonunda.
kendinden habersiz olduğu erken çocukluk döneminde az biraz iyi bir ilişkiniz
oldu diye, nasıl adın gibi bildiğini sanırsın onu? sırf çocuğun olmasını dokuz yıl
bekledin diye tüm kapılar açık mıdır sana? her şekilde davranabilir
misin?
karşısına geçip hesap soracaksın. bu nasıl bir kendine güvendir? sırf senin
şeyinden düştü diye bu insanevladı, annesinin rahimine; hak mıdır bu sana? hem
yapayalnız, ürkek ve aç biilaç bırakacaksın hayatın ortasına hem de
beğenmeyeceksin bin bir türlü dert ile baş ede ede olduğu insanı en sonunda.
kendinden habersiz olduğu erken çocukluk döneminde az biraz iyi bir ilişkiniz
oldu diye, nasıl adın gibi bildiğini sanırsın onu? sırf çocuğun olmasını dokuz yıl
bekledin diye tüm kapılar açık mıdır sana? her şekilde davranabilir
misin?
“anneliğin yüzde doksan dokuzu
pişmanlık” diye bir laf duymuştum. ne kadar doğru. doğduğu ilk günden itibaren annelerin aklında
sürekli bir biçimde yer alan bir endişe dalgası var. emzirmek ile başlıyor
daha. iyi mi yaptım, kötü mü, eksik mi yaptım yoksa fazla fazla yaparak çok mu
şımarttım? disiplin vereyim derken çok mu sert çıktım yoksa özgür yetiştireyim
derken çok mu havalara uçurdum? ve benzeri birçok örnek ile çeşitlendirilecek
bir dalgalanma bu. sürekli içimizde. peki babalar? neresindeler bu insan
büyütme mevzusunun? sonuçta terk edip giden babayı affetme, saygıda kusur
etmeme gibi üstün çaba gerektiren becerileri de yine pişmanlıklar sarmalı
içinde devinen annelerimizden öğreniyoruz. insan değil mi o da? “başlatma lan
babanın şarap çanağına!” diyemezler mi günün birinde? aldatılmışlıklarını, terk edilmişliklerini, ayrılma noktasına
geldiklerinde o babalardan işittikleri küfürleri, ne orospuluklarının ne
şerefsizliklerinin bırakılmayışını nasıl yok sayabiliyorlar? nasıl hala
“babandır” sakinliğinde kalabiliyorlar? anneler çok acayip. pimi çekilmiş birer
el bombası gibi babaların kucaklarına atabilecekken çocukları doldurup
doldurup, onlar kendilerine karşı doldurulan ergenlerine sakince
yaklaşabiliyorlar hala.
pişmanlık” diye bir laf duymuştum. ne kadar doğru. doğduğu ilk günden itibaren annelerin aklında
sürekli bir biçimde yer alan bir endişe dalgası var. emzirmek ile başlıyor
daha. iyi mi yaptım, kötü mü, eksik mi yaptım yoksa fazla fazla yaparak çok mu
şımarttım? disiplin vereyim derken çok mu sert çıktım yoksa özgür yetiştireyim
derken çok mu havalara uçurdum? ve benzeri birçok örnek ile çeşitlendirilecek
bir dalgalanma bu. sürekli içimizde. peki babalar? neresindeler bu insan
büyütme mevzusunun? sonuçta terk edip giden babayı affetme, saygıda kusur
etmeme gibi üstün çaba gerektiren becerileri de yine pişmanlıklar sarmalı
içinde devinen annelerimizden öğreniyoruz. insan değil mi o da? “başlatma lan
babanın şarap çanağına!” diyemezler mi günün birinde? aldatılmışlıklarını, terk edilmişliklerini, ayrılma noktasına
geldiklerinde o babalardan işittikleri küfürleri, ne orospuluklarının ne
şerefsizliklerinin bırakılmayışını nasıl yok sayabiliyorlar? nasıl hala
“babandır” sakinliğinde kalabiliyorlar? anneler çok acayip. pimi çekilmiş birer
el bombası gibi babaların kucaklarına atabilecekken çocukları doldurup
doldurup, onlar kendilerine karşı doldurulan ergenlerine sakince
yaklaşabiliyorlar hala.
çekip giden baba büyük bir travmadır; çünkü karşına geçip seni
beğenmeyeceği gün gelecektir, kendisi ile büyüseydin asla şu an olduğun gibi
olmayacağını savunacaktır, kendince ahlaksız bulacaktır seni, annene kabahat
bulacaktır sürekli bir şekilde, öylesine havaya saldığı bazı gerçek dışı
teklifleri nasıl da değerlendirmediğini söyleyip duracaktır. ah, onun yanında
olsaydın ne kadar da harikulade bir insan olacaktın! böyle diyecektir göz göre
göre.
beğenmeyeceği gün gelecektir, kendisi ile büyüseydin asla şu an olduğun gibi
olmayacağını savunacaktır, kendince ahlaksız bulacaktır seni, annene kabahat
bulacaktır sürekli bir şekilde, öylesine havaya saldığı bazı gerçek dışı
teklifleri nasıl da değerlendirmediğini söyleyip duracaktır. ah, onun yanında
olsaydın ne kadar da harikulade bir insan olacaktın! böyle diyecektir göz göre
göre.
sessiz ve şaşkın kala kalacaksın karşısında böyle bir durumda.
sanki giden kendi değilmiş de, sanki sen onu terk etmişsin gibi bir hava
yaratacaktır. seni başkaları ile kıyaslamaya dahi kalkışacaktır. sanki kendisi
başarmış yaptıklarının tümünü o başarılı çocukların. modunu yüksek tutanlar,
arkasını sıvazlayanlar, ondan bir şey beklemeyenler, akşamları oturduğu masa,
arkasında aileye reislik eden bir baba… bunların etkisi hiç mi olmamış?
zorunluluklarla işi olmayışı hiç mi etki etmemiş başarılarının artışında?
soramayacaksın ve engel olamayacaksın gözlerinin dolmasına. sabahları yan odada
uyuyan ebeveynleri, akşamları oturduğu sofra ne kadar etkili bu başarı
ivmesinde? hiçbirinin hesabını soramayacaksın çekip gidenden.
sanki giden kendi değilmiş de, sanki sen onu terk etmişsin gibi bir hava
yaratacaktır. seni başkaları ile kıyaslamaya dahi kalkışacaktır. sanki kendisi
başarmış yaptıklarının tümünü o başarılı çocukların. modunu yüksek tutanlar,
arkasını sıvazlayanlar, ondan bir şey beklemeyenler, akşamları oturduğu masa,
arkasında aileye reislik eden bir baba… bunların etkisi hiç mi olmamış?
zorunluluklarla işi olmayışı hiç mi etki etmemiş başarılarının artışında?
soramayacaksın ve engel olamayacaksın gözlerinin dolmasına. sabahları yan odada
uyuyan ebeveynleri, akşamları oturduğu sofra ne kadar etkili bu başarı
ivmesinde? hiçbirinin hesabını soramayacaksın çekip gidenden.
yanlışlarla dolu bir çocukluğu terk ediş ve gençliğe kaçış
döneminden sonra iyi bir insan olmaya, bir birey olarak var olmaya çabalarken,
yorgun ve bıkkın olmana rağmen yine de savaşmaya/ olmaya çabalarken, içki
şişelerinde terbiye etmeye ve bazen de coşkulandırmaya çalıştığın ezik kimliğin
bir canavara dönüşecek zamanla.
döneminden sonra iyi bir insan olmaya, bir birey olarak var olmaya çabalarken,
yorgun ve bıkkın olmana rağmen yine de savaşmaya/ olmaya çabalarken, içki
şişelerinde terbiye etmeye ve bazen de coşkulandırmaya çalıştığın ezik kimliğin
bir canavara dönüşecek zamanla.
kimi zaman bir sokak köşesine bırakıverdiğin mideni ertesi saat
hiçbir şey yokmuş gibi oradan kaldırıp, saçlarını tarayıp yeniden devam etmek
üzere ayaklarının üzerine kalktığında o yalnız, kimsesiz ve sevgisiz
bırakılmışlığın yumuşak karnından vuracak seni. birine ihtiyacın olduğunu
düşünüp, sevgisiz bırakılmışlığının da arkandan hızlıca ittirmesi sonucu
kendini bir evliliğin orta yerinde, henüz orijinini dahi bulamamışken birinin
karısı olacak bulacaksın. sevdiğin biri olacak neyse ki bu ama sevilen bir
evlat, desteklenen bir çocuk, dışa bağımlılığı olmayan bir birey olarak
yetiştirilseydin atlar mıydın klişelerle dolu bu evlilik piyesine bu kadar
büyük bir şevkle? kendine soracaksın.
hiçbir şey yokmuş gibi oradan kaldırıp, saçlarını tarayıp yeniden devam etmek
üzere ayaklarının üzerine kalktığında o yalnız, kimsesiz ve sevgisiz
bırakılmışlığın yumuşak karnından vuracak seni. birine ihtiyacın olduğunu
düşünüp, sevgisiz bırakılmışlığının da arkandan hızlıca ittirmesi sonucu
kendini bir evliliğin orta yerinde, henüz orijinini dahi bulamamışken birinin
karısı olacak bulacaksın. sevdiğin biri olacak neyse ki bu ama sevilen bir
evlat, desteklenen bir çocuk, dışa bağımlılığı olmayan bir birey olarak
yetiştirilseydin atlar mıydın klişelerle dolu bu evlilik piyesine bu kadar
büyük bir şevkle? kendine soracaksın.
evlendikten sonra dokuz sene boyunca çocuk sahibi olmak için
etmediği dua/ adamadığı adak, yemediği mesir macunu kalmayan baban, aldatıldığını
öğrenen annenin orospu dediği ikinci kadını “doğru konuş, ben ondan çocuk
aldırdım” diyerek korusa da, halen karşına geçip bir evliliğin nasıl olması
gerektiğinden bahsedebiliyordur. babalık böyle bir şey olsa gerek. babalar
süper kahraman falan olmalı. her bir boku yiyecekler ama her konuda ahkam
kesmeye, her konuda akıl vermeye devam edecekler. ne ala memleket! ve biz
karşılarında, onların şeylerinden çıkmanın verdiği eziklikle sessizliğimizi
bozmadan usul usul oturacağız öyle mi?
etmediği dua/ adamadığı adak, yemediği mesir macunu kalmayan baban, aldatıldığını
öğrenen annenin orospu dediği ikinci kadını “doğru konuş, ben ondan çocuk
aldırdım” diyerek korusa da, halen karşına geçip bir evliliğin nasıl olması
gerektiğinden bahsedebiliyordur. babalık böyle bir şey olsa gerek. babalar
süper kahraman falan olmalı. her bir boku yiyecekler ama her konuda ahkam
kesmeye, her konuda akıl vermeye devam edecekler. ne ala memleket! ve biz
karşılarında, onların şeylerinden çıkmanın verdiği eziklikle sessizliğimizi
bozmadan usul usul oturacağız öyle mi?
evlendikten sonra dokuz sene boyunca sonu kötü olsa dahi hiçbir
hamilelik yaşayamayan annemin o zamanki doktoru ona en sonunda bana hamile
kaldığında şöyle demiş: “kızım, sen koca okyanusta ufacık bir hamsi yakaladın”
hamilelik yaşayamayan annemin o zamanki doktoru ona en sonunda bana hamile
kaldığında şöyle demiş: “kızım, sen koca okyanusta ufacık bir hamsi yakaladın”
işte ben o koca okyanusun ufacıcık hamsisiyim; a yani durumun
senin pipinle hiç bir alakası yok babalık !
senin pipinle hiç bir alakası yok babalık !