Dokuz yıl aradan sonra doğan iki roman. “İlk kez böyle bir şey oldu. İkisi birlikte ilerledi.” diyor Latife Tekin. Caferli Güze Festivali’nde birlikte imzadayız. Bir yandan okurlarımızla söyleşiyoruz, bir yandan birbirimizle. Kitaplarını ondan imzalı aldım: Manves City ve Sürüklenme. Birinci ağızdan da dinliyorum öykülerini.
Yaklaşık üç yıl sürmüş romanların yazım süreci. Önce Sürüklenme’yi yazmaya yoğunlaştığını söylüyor Tekin. Sürüklenme’yi yazarken tabiri yerindeyse; sahaya inmiş. Gözlemlerini, tecrübelerini yansıtarak roman mekânı ve karakterlerin sahiciliğini sağlamış. Büyük hayvan çiftliklerinde zaman geçirmiş örneğin. İpek böceklerini incelemiş. Orada gördüklerinin kendisini çok etkilediğini ifade ediyor. Sürüklenme’yi yazmak için indiği o sahada gördükleri, yoksullar üzerine yazmasını mecbur kılmış ve Manves City’nin ilk cümleleri ortaya çıkmış. İkisinin aynı anda yayımlanmasını özellikle istemiş.
“Yoksulların umutlarını kaybettiğini gördüm. Bu da benim içimi acıttı. Yoksullar ve yoksulluk artık değişmiş bunu vermek istedim romanımda.” diye anlatıyor yazım sürecini.
Manves City aslında günümüz Türkiye’sindeki küçük bir kasaba olan Erice’nin kapitalist sisteme teslim oluş öyküsü. Bu teslim oluşun ardında ise başkaldırma çabasını görüyoruz romanda. Ancak başkaldırılara rağmen, baskın otoritenin ezilemez gücünün yıprattığı, dönüştürdüğü, değiştirdiği insanların psikolojik süreçlerine tanık oluyoruz.
Olaylar Uşak’ın Erice ve Aydın’ın Yağderesi kasabalarında geçiyor. Kasabada kendi hâlinde yaşayan insanların farklılaşan hayatları, değerleri, işçi eylemleri, bu eylemlerde iftira sonucu hapse düşen başkarakter Ersel, çocukluk arkadaşı Nergis ve porno çetesinin eline düşen bir genç kız; Ersel’in üvey kızı Eda iz bırakan karakterler.
İşçi sınıfını yazmayı, bu tema zerinden kapitalizmin insan hayatları üzerindeki etkisini incelemeyi ve kadının toplumsal rolünü olaylara işlemeyi seviyor Tekin. Örneğin, Nergis’in, yerel bir gazetede köşe yazarlığı yapması ise kadınlara güç olma, yaşadıkları çevrede olup bitenlere sessiz kalmama duyarlılığını göstermeye teşvik etme mesajı vermeye çalıştığı algısını yaratıyor. Sanayileşme ile birlikte ülkemizde önü alınamayan doğa katliamı da kitapta değinilmek, dikkat çekilmek istenen bir diğer konu. Yani aslında bu romanın toplumsal kaygıları var.
Latife Tekin’in cümle kurgularında bir farklılık dikkat çekiyor. Bu biçim sanki bu romanlarla doğmuş gibi. Uzun cümleler virgüllerle birbirine bağlanıyor. Nokta kullanabilir, diye düşündüğümüz yerde virgül karşımıza çıkıyor. Olay örgüsünün devamlılığı niteliğinde de verilmeye çalışılmış olabilir ya da zihnin bitmemiş akışının satırlara yansıması da.
Kitapta metaforik ögelere rastlıyoruz. Manves City ismi aslında en dikkat çekici metaforik öge. İsim, olayların geçtiği kasaba olan Erice’nin geçirdiği değişimi anlatıyor aslında başlı başına. Başka bir bakış açısıyla romanda işlenen üveylik kavramına da gönderme yapıyor. “Erice’de herkes herkesin üveyidir.” Ve başka bir metaforla; atasına üvey yeni bir şehir doğuyor; Manves City. Diğer bir bakış açısıyla kitabın ismi mağaza ve alışveriş merkez zincirlerini hatta küçücük bir kafeteryanın da Türkçe olmayan isimlerle açılmasını çağrıştırıyor. Bir eleştiri belki, bir farkındalık yaratma ihtiyacı.
Manves City toplumsal mesajlarla, alt metinlerle, diliyle, kurgusuyla okumaktan keyif alacağınız, yazıldığı dönemi geleceğe taşıyabilecek bir kitap.