“Polisiye edebiyatta bilindik suçların dışına çıkılabilir mi?” sorusunu irdeleyen, aynı zamanda polisiye yazarları ve yazar adaylarına fikir ve ilham veren, Av. Oğuzhan Aslan’ın kaleme aldığı “Yerli Polisiyede Alternatif Suç Tipleri” yazı dizisinin yayınlanmış tüm bölümlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.
2.BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | Polisiye Edebiyat mı, Cinayet Edebiyatı mı?
Bundan önceki yazılarımızın temel eleştiri konusu polisiye roman türünün birçok alt türe ayrılıyor olmakla birlikte suç çeşitliliği açısından kısırlaştırıldığı hususuydu. Bu temel eleştiriden yola çıkarak ne yapılabileceğini düşündüğümüz zaman uzun bir yazı dizisine başlamak gerektiğine karar verdik. Bu sebeple, özellikle cinayet öykülerine ağırlık verilen polisiye edebiyat emektarlarının gözden kaçan bu hususa temas etmelerini sağlayabilmek ve polisiye okurunu suç dünyasının gerçekleriyle yüzleştirmek için yazılarımızın bundan sonraki bölümlerinde, polisiyenin alt türlerine ve bu alt türlerin içinde yer bulan suç tiplerine yer vermeye çalışacağız.
Polisiyenin başlangıcı konusunda nice kalemler oynatılmış, paneller ve atölyeler yapılmıştır. Bu konuda çok nitelikli akademik çalışmalara da imza atılmış olduğu malumdur. Bu sebeple detaylarına inmeden kısaca polisiyenin başlangıcına temas etmeye çalışacağız.
Polisiyenin nerede ve kiminle başladığı konusunda henüz fikir birliği sağlanabilmiş değil. Suç öyküleri içermesi bakımından halk efsanelerinin bile (Robin Hood gibi) bir suç edebiyatı türü, yani polisiye olduğunu iddia edenlerin yanında, Gaston Leroux tarafından yazılan Sarı Odanın Esrarı adlı kitapla polisiye edebiyatın kimlik kazandığını ifade edenler de vardır. Genel kabul gören bir diğer tez ise Edgar Allen Poe tarafından yazılan Morg Sokağı Cinayeti kitabıyla polisiye edebiyatın vücut bulduğudur. Halbuki ilk polisiye roman, takma adı Charles Felix[1] olan bir yazar tarafından kaleme alınmış ve 1862-63 yıllarında yayımlanmış olan The Notting Hill Mystery’dir[2].
Polisiyenin halk nezdinde itibar kazanıp ilgi görmeye başlaması ise Sir Arthur Conan Doyle’un tefrika halinde yayımladığı Sherlock Holmes öyküleri sayesindedir. Ancak zamanla Kıta Avrupası’ndan ve Amerika’dan polisiye edebiyata yeni açılımlar kazandırılarak yepyeni alt türler eklenmiştir. Bu türler arasında öne çıkanlardan biri de “siyasi polisiye”lerdir.
İki büyük dünya savaşından sonra yeşeren politik ruh, Soğuk Savaş döneminde ABD ile Rusya’nın konumunu belirledi ve iki kutuplu dünyanın diplomatik gerilimi, ABD gibi açık toplumlarda medyaya, kimi zaman da edebiyata yaslanarak savaştan galip çıkma pratikleri üretti[3].
Soğuk Savaş’ın etkilerinin “casusluk romanları” olarak ve siyasi etkilerle edebiyata da yansıdığı günlerde, ABD-İngiliz ekolüne paralel olarak Kıta Avrupa’sında da muhalif siyasi polisiye yükseliyordu. Bu ayrımda en dikkat çeken ise ABD-İngiliz ekolündeki siyasi polisiyelerde karakterden daha güçlü devlet kurumları inşa edilmiş olmasıdır. Öyle ki karakterler/casuslar her ne kadar mükemmel özellikte ve iş bitiricilikte olsalar da bir süre sonra bağlı oldukları kurum ve devlet tüzel kişiliği karşısında bütün vasıflarını yitiriyor. Burada Amerikan ve İngiliz şatafatının halka empoze edilmeye çalışıldığını söylersek çok da abartmış olmayız.
ABD-İngiliz ekolünün yarattığı bu tip casusluk öykülerinin karşıtı olarak doğan siyasi polisiyelerde ise karakterler, casusluk romanlardaki karakterlere göre daha güçlü ve otoriteye bile zaman zaman karşı gelebilecek cesarette kişilerdir. Soğuk Savaş’ın casusluk romanları – siyasi polisiyeler üzerinden de sürdüğü yıllarda siyasi polisiyelerin “sol siyasi polisiye” ekseninde yükseldiğini, bunun da Amerikan emperyalizmine edebi bir direniş gösterisi olduğunu görüyoruz.
Devlet eksenli siyasi polisiyenin tezatı olarak yükselen muhalif/sol siyasi polisiyeler içinde başı çekenlerden biri hiç şüphe yok ki Frederick Forsyth’nin Çakal adlı romanıdır. 1973 yılında filme de uyarlanan ve çok satan bu kitapta, Cezayir’e bağımsızlığını verdiği için özellikle ordudan çok sayıda düşman edinen Fransız Charles De Gaulle’e yapılması planlanan bir suikast anlatılır. Jackal/Çakal kod isimli kiralık katilin dünyanın en iyi korunan siyasilerinden birine gerçekleştirmeyi planladığı suikastı konu alan bu kitapta, başkarakter gizli servislerle bağları olan bir profesyonel kiralık katil olsa da devlet ve istihbarat servislerinin karizmasından daha büyük bir karizmaya sahip olduğu için okuyucuyu kendisine bağlamayı bilmiştir[4].
Siyasi polisiyelerin en önemli özelliği, devlet politikalarının yüceltilmesi veya tam tersi olarak eleştirilmesidir. Bu anlamda karakterin (daha doğrusu yazarın) öveceği yahut yereceği devlet düzenini aksiyon dolu bir öyküyle okuyucuya aktarmaya çalışması polisiyenin bu alt türünün halk arasında popülerlik kazanmasına hizmet etmiştir.
Türk polisiye edebiyatı açısından duruma bakınca ise siyasi polisiyelerin henüz casusluk öyküleri karşısında kuvvet kazandığı söylenemez. Çünkü muhalif siyasi öykü yazma işi bizde polisiye yazarlarından çok siyasi kimliği ön plana çıkmış ve diğer edebi türlerde kalem oynatan yazar veya düşünürlere kalmıştır. Bu sebeple siyasi suçların işlendiği kitaplara baktığımız zaman (Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı kitabı gibi) polisiyenin olmazsa olmaz kurallarını barındırmadığını görüyoruz. Türk edebiyatı açısından bakınca, bir hukuk fakültesi öğrencisi olan Mehmet Cemil’in avukatlığa terfi ettiği ve Suat Duman’ın Cinayet Mevsimi kitabının devamı niteliğindeki Müruruzaman Cinayetleri bu konuda öne çıkan kitaptır diyebiliriz.
İyi de adeta siyasi suçlar cenneti olan ülkemizde siyasi suçlara dair polisiye romanlar neden kaleme alınmıyor? Neden bu konudaki örnekler bir elin parmakları kadar? Bir vakitler on yılda bir askeri darbelere sahne olan, son dönemde ise demokratik devlet düzenini anti-laik, dinî motiflerle süslenmiş suç şebekelerine teslim etmek için yapılmaya çalışılıp da neyse ki başarısızlıkla sonuçlanan kalkışmalarla gündemi altüst olan ülkemizde, Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve daha nice siyasi alt yapısı olan suçları barındıran kanun ve suç tipi varken bu alana neden eğilmiyoruz?
Sanırım bu konu bugüne kadar polisiye yazarlarının ve okurlarının mahremi olarak kaldı. Çoğu polisiye yazarının bu konuda adım atmak isteyip de şahsi birtakım nedenlerle vazgeçtiğini söylersek haksızlık etmiş olur muyuz? Peki, siyasi suçların polisiye romanlara entegre edilebileceği suç tiplerini yeteri kadar tanımadığımızı iddia edersek haddimizi aştığımız söylenebilir mi? Birçoğunu gazetelerden, haber bültenlerinden, sosyal medyadan her gün okuyor ama bu suç tiplerini polisiye edebiyat içinde bulamadığımız için öykü ve romanlara nasıl uyarlanabileceğini düşünmüyoruz sanırım. Hadiseye böyle bakınca hiç de haksızlık ya da hadsizlik etmediğimizi varsayabiliriz.
İşte yazı dizimizin bu bölümünde “cumhurbaşkanına hakaret” suçu kapsamında, bu suç tipinin, siyasi polisiyelere nasıl entegre edilebileceği üzerine bir pratik yapmanın, bu alana ciddi bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Peki, neden Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu?
2000 yılında cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla sadece 4 kovuşturma başlatılırken, 2015 yılında ise bu sayı 1953 oldu. 1993 yılından bu yana bu suçlamayla yargılanan 3.134 kişi var[5]. Özellikle son birkaç senede bu suçla ilgili olarak hakkında soruşturma ve kovuşturma olan şüpheli ve sanıkların sayısında artış gözlemlenmekte. Gündemi oldukça meşgul eden böyle bir suç tipini seçmek için sanırım bu sayılardan daha iyi bir neden olamaz.
İyi ama cumhurbaşkanına hakaret suçu nedir? Suçun oluşması hangi şartlara bağlanmıştır? Söz konusu soruşturma ve kovuşturmalar iddia edildiği gibi bir siyasi yıldırma hareketi mi, yoksa gerçekten bu suç tipine yabancı olduğumuz için mi yargılanmaktan kaçamıyoruz?
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı Dördüncü Kısmının “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” bölümünde 299. maddede düzenlenen “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu kanunda şu şekilde düzenlenmiştir:
(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen ve ifade şekli açısından en belirgin olan suç tiplerinden biri de bu suç tipidir desek yeridir. Kanun hükmü hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta düzenlenmiştir. Burada tartışılabilecek yegâne konu neyin hakaret olup neyin olmadığıdır.
Hakaretten kastın ne olduğunu düşünecek olursak Türk Ceza Kanunu buna da cevap vermektedir. Kanun 125. maddenin ilk fıkrasında “Bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmeyi veya sövmeyi” hakaret olarak düzenlemiştir.
Bu suç tipinin özel olarak kanunda yer almasının, hakaret suçu zaten mevcut iken daha ağır cezayı gerektiren bir başka türünün belli bir makama münhasır olarak yeniden ele alınmasının hukuki olup olmadığı yönündeki tartışmalar edebiyatın dışında olduğundan bu kısmı pas geçiyoruz. Ancak yukarıdaki sorumuzdan yola çıkarak şu cevabı verebiliriz: Hakaret etmek, kişi ve makamdan bağımsız olarak suçtur ve aksinin iddia edilmesi bile olanaklı değildir. Burada makama münhasır hakaret suçunun ayrı olarak düzenlenmesinin yaratacağı hukuki yorum farklılığı karşımızda dursa da eylemin suç olmaktan çıkmayacağı ortadadır. Soruşturma usulleri ve özellikle verilen tutuklama kararları noktasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na riayet edilip edilmediği konusu ise suç soruşturmalarıyla ilgili bir başka yazımızda ele alınacaktır[6].
Bize düşen, bu yazıda, konuyu bir polisiye yazarı bakışıyla değerlendirmek. Ancak böyle olunca da ortaya bir sorun çıkıyor: Suçun işlenme şekli oldukça basit ve belki de bir polisiye romana entegre edilemeyecek, kriminalize edilemeyecek sadelikte. Akla gelen ilk yorum kesinlikle bu. Peki, gerçekten öyle mi? Bu suç tipinin bir siyasi polisiyede ele alınabilmesi olanaklı değil mi?
İşte size mini bir atölye şansı. Gelin, örnek bir olay kurgulayalım. Kurguladığımız bu olay üzerinden öykünüzü, mekânınızı, karakterinizi siz tasarlayın ve kaleme alın. Bu sayede yeni bir suç tipini bir polisiye yazarı ciddiyeti ile yazma şansına da erişmiş olacaksınız. Ayrıca bu suç tipinin polisiye romana entegre edilip edilemeyeceğini de birlikte değerlendirmiş olacağız. Ama sakın ola hâkimin karşısına çıkmanıza sebebiyet verecek kadar ileri gitmeyin. Bizden uyarması.
ÖRNEK OLAY : Ünlü bir iş insanı olan X kişisi sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanına hakaret ettiği için hakkında soruşturma başlatılır. Polisler hayli meşhur olan bu kişinin evine şafak baskını yapar ve gözaltına almak ister ama X evde yoktur. Hakkında yakalama kararı çıkar. Tüm kolluk kuvvetlerine, sınır kapılarına, kamu kurumlarına bu kişinin kimlik bilgileri ve eşkali gönderilir. Görüldüğü yerde yakalanması için çalışmalar başlatılır. Tüm televizyonlarda, haber bültenlerinde X kişisi hakkında haberler yapılmaktadır. Tartışma programlarının gündeminde bile bu konu vardır. İşler o kadar ileri gider ki X’in devleti ve hükümeti yıkmak için çalışan terör örgütlerinin yahut suç şebekelerinin üyesi olduğu bile iddia edilir. Ama X ise esasen bu soruşturmanın muhatabı olmaması gereken, kendi adına açılmış ama başkası tarafından kullanılan bir sosyal medya hesabının kurbanı olan biridir. Ticari rakipleri tarafından ekarte edilmek için böyle bir şey yapıldığını düşünmektedir. Niyeti kendisini aklamak olduğu için teslim olmayı reddeder ve gerçek failin peşine düşer. Aklanmak için dedektif gibi iz sürmeye başlar.
İşte ortada artık bir suç, suçun işlenmesi için bir sebep, muamma ve kim olduğu belli olmayan bir fail vardır. Dedektifimiz de hazırdır. Bir cinayet barındırmıyor olsa bile suçu soruşturan bir öykü olması bakımından polisiyenin tüm öğelerini barındırdığı kuşkusuzdur. Üstelik de gündemin sıcak konularından biri olması bakımından, iyi bir şekilde yazılması kaydıyla, okuyucu nezdinde de heyecan yaratacaktır diyebiliriz.
Polisiye için cinayete ihtiyaç yoktur. Cinayetin peşinden giden öyküler polisiyenin kaderi değildir. Her geçen gün suç çeşitliliğinin ve suç işleme yöntemlerinin arttığı bir dünyada günün ve gündemin suçlarına, suçlularına, mağdurlarına sırt çevirmek doğru değildir. Suç yazarı, toplumun suç dünyası özelinde yaşadıklarını aktarmakla görevli olduğuna göre diğer suç tiplerini de işlemeli, bu suç tiplerini görmezden gelmemelidir kanaatindeyim.
4.BÖLÜM HAFTAYA | Bizi Takip Etmek İçin Şimdi ABONE OLUN[1] Yazarın gerçek adı kesin olarak bilinmemekle birlikte Charles Warren Adams adlı bir avukat olduğu yönünde görüşler vardır. Bu kitap, aynı zamanda ilk dedektif romanıdır.
[2] Morgue Sokağı Cinayeti (İng. The Murders in the Rue Morgue), Edgar Allan Poe tarafından 1841’de Graham’s Magazine’de, yani The Notting Hill Mystery’den çok önce yayımlanmış olsa da bu kitap bir roman değil öykü olması bakımından ilk polisiye romandır denemez.
[3] ÜNLÜ, Ferhat: Siyasi Polisiye ve Derin Devlet – ‘Çakal’ın Sonu ve “Terrier”in Trajedisi
Kaynak: https://www.cinairoman.com/makaleler/siyasipolisiye.html, Erişim: 06.03.2019, saat: 21.59
[4] Aynı yöndeki görüş için bkz. ÜNLÜ, a.g.m.
[5] https://www.evrensel.net/haber/312490/cumhurbaskanina-hakaret-davalari-raporlastirildi
[6] Cumhurbaşkanına Hakaret suçunu düzenleyen TCK m.299’un iptali için açılan dava, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Kararın içeriği ve ret gerekçesi için;
http://kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/e9f07bf5-7fa4-425e-a3fb-9450242b0674?excludeGerekce=False&wordsOnly=False
Av. Oğuzhan ASLAN
1989 yılında Oltu’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde Vergi Hukuku ve Vergi Hukuku Uygulamaları bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2015 senesinde Kıyamet Günlüğü & Kayıp Hanedan isimli ilk polisiye romanı yayınlandı. 2018 yılında Çınar Yayınları’ndan çıkan Kanlakarışık adlı polisiye öykü derlemesinde bir öykü ile yer aldı. Ayrıca 221B adlı derginin 2 ve 12. sayılarında birer öyküsü yayınlandı.
2017 yılında gerçekleştirilen ve Cüneyt ÜLSEVER ile Suphi VARIM’ın konuşmacı olarak katıldığı “Polisiye Yazarlarının Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” adlı panelde moderatör olarak yer aldı.
Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ASLAN’ın çeşitli mali hukuk dergilerinde yayınlanmış hakemli ve hakemsiz makaleleri yanında vergi hukuku alanında çıkardığı iki kitabı daha bulunmaktadır.
Hâlâ İzmir Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.