Yıl 1941. Şiiri kökten değiştirecek bir kitap basılıyor. Büyükçe bir boyda, kaba bir kâğıda İkinci Dünya Savaşı’nda basılan bu kitabın ismi ise: Garip. Altmış sayfalık bu kitabın içinde üç şair ismi yer alıyor: Melih Cevdet, Oktay Rifat ve Orhan Veli. Şiiri fildişi kulesine hapsetmişlere karşı Don Kişot misali yalnızlığından alıp sokaklara çıkaran işte bu üç genç şair.
Melih Cevdet, ‘‘O kadar dalga geçildi ki bizimle adını Garip koyduk biz de bu şiirlerin.’’ diyor. Kime karşı, neye karşı çıkıyor peki bu şiirler ve neden alaya alınıyor? Elbette edebiyatın kurucularına ve o tüm tumturaklı sözlerin sahiplerine bir karşı çıkıştır Garip. Orhan Veli, bir önsöz yazar kitaba. Aslında bir poetika olarak okunacak bir yazıdır. Nitekim Orhan Okay, Poetika Dersleri’nde Orhan Veli’nin önsözünü böyle okur ve şairin yazısını “Pozitivist, fakat negatif bir poetika” olarak tanımlar. Çünkü Okay; şairin, şiirin ne olduğundan ziyade ne olmadığını söylediğini öne sürer. Her ne olursa olsun, Orhan Veli’nin kitaba yazdığı bu önsöz, bir manifesto niteliğinde şiir nehrinin tüm yatağını değiştirir ve onun rotasını hayatın içine taşır. Garip, kentli sıradan insanın ve onun yaşayışının, dertlerinin, sevinçlerinin şiire dolması, yine oradan boşalmasıdır adeta. Garip’in karşı-duruş gösterdiği sadece konu, dil, şekil değildir; bir zihniyetin de sarsılmasıdır. Yoksa dilde sadeleşme ya da edebiyatın rotasını halka çevirmesinin üzerinden epey zaman geçmiştir zaten. Garip’i sadece “nasır” sözcüğünü şiire soktular, küçük insanı anlattılar, şekil unsurlarına karşı çıktılar diye edebiyat kürsülerinde anlata anlata bitiremeyenlerin peşine takılırsak, hacıyatmaz gibi sallanırız. Bu şiirin temelindeki ironiyi göremezsek, Garip’i de anlayamayız. Sadece bu şiir akımını değil; dönemde edebiyatın değişen yatağını da gözden kaçırırız. Ben bu yazıda Orhan Veli’ye çevireceğim merceğimi.
Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musikî ruhun gıdasıdır
Musikîye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikîler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam
Orhan Veli, şiirleriyle alay edildiği bir dönemde, bu şiirinde olduğu gibi ince alayı çoktan keşfetmiş bir şairdi. Yani alaya alınan, alay ediyordu aslında. Bunun anlaşılması biraz zaman aldı tabii. Aslında günümüzde bu şiir akımının yeniyi yerleştirmek için başvurduğu ironiyi görmek gerekir. Nitekim bu şiirinde Orhan Veli’nin ironisi dillere dolanmıştır. Özellikle en son dize. Peki, şairin parodisini yaptığı bu ters çevirmenin asıl dizesi nasıldır?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Bu, Ahmet Hâşim’in o çok meşhur Bir Günün Sonunda Arzu şiirinin son dizeleri.
Karşı çıkılan şey alayla yıkılır. ‘‘Büyük şiirlerin medhalleri, tunç kanatlı müstahkem şehir kapıları gibi, sımsıkı kapalıdır, her el o kanatları itemez ve o kapılar bazen asırlarca insanlara kapalı durur.’’ fikri de Hâşim’in Piyâle kitabında yer alan o çok ünlü önsözden alıntıdır. İşte Orhan Veli, o tunç kanatlı şehir kapısını, Süleyman Efendi’nin “nasırı” ile açandır. Şiiri geceleri ay ışığında beliren bir ilham perisi olmaktan çıkarıp, sokağa gün ışığına çıkaran adamdır. Çünkü Orhan Veli’ye göre, ‘‘Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda bulmaktadırlar. Her şey gibi şiir de onların hakkıdır ve onların zevkine hitap edecektir.’’
Eğlenceli adam Orhan Veli. Nitekim Hâşim’in edebiyat dünyasında 1930’lu yılların sonunda bile sarsılmaz bir yeri vardır ve şiirdeki geçerli kurallar hâlâ onun izini taşımaktadır.
Elbette güllerle karşılanmadı Garip sanat dünyasında. Toplumculardan, Cumhuriyet edebiyatının kurucu zihniyetinden ciddi parmak sallamalar, alaya alınmalar, adam yerine konmamalar gördüler. CHP’nin suya sabuna dokunmaz sanat anlayışını bu akımla oluşturduklarını savunanlar bile çıktı. Sanat öyle bir akarsudur ki dönemin tartışmaları onun niteliğini belirlemez; sanatın niteliğini belirleyebilmek için üzerinden zaman geçmesi ve ileri nesillerde bulacak yankısına bakmalıdır.
Buradan tekrar şairin ironisine dönmek isterim. Şairin sadece şiirin kapalı kapılar ardında kalmasına karşı dururken değil, toplumsal ahlaka göndermelerinde de ironiyi buluruz. Bu şiirlerinde özellikle kadın erkek ilişkilerini, cinsel arzularını ele aldıklarında, yine kadını soyutlaştıran, yaşamdan uzaklaştıran, erkek fantezilerine nesne yapan ağdalı, üstten bakan söylemi alıp hayata fırlatarak ilham perilerinin, ay ışığında görünen güzellerin kanlı canlı bir insan olmasını sağlar.
Söz
Aynada başka güzelsin,
Yatakta başka;
Tak takıştır,
Sür sürüştür;
İnadına gel,
Piyasa vakti,
Muhallebiciye.
Söz olurmuş,
Olsun;
Dostum değil misin?
Şairin Canan’ı, gündüzleri görünmeyip, akşam havuz üzerinde görünen, ayı beline kemer yapıp yıldızlar elinde gül olan, bir hayal mi gerçek mi belli olmayan soyut bir varlık değildir. Onun Canan’ı, Degüstasyon’a gelmeyen, Balıkpazarı’na hiç gitmeyen kanlı canlı, yaşamın içinden bir kadındır.
Yarin dudağından getirilmiş bir gülün hezeyanlarını işitmek isteyen ve gerçek yaşamın sanatta yerine sıcak bakmayan fildişi şiir tanrıları, şairi tatlı su gerçekçiliği yapmakla suçlarlar. Cevap yine bir ironiyle dizelere akar:
Karanfil
Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova’da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motorlu kıtanın karanfile
“Yârin dudağından getirilmiş.”
İkinci Dünya Savaşı’nın tarihi sürecinde doğmuş bu şiir akımında, siyasi, militarist bir söylem yoktur savaşa karşı olan şairin şiirlerinde; ama yine de toplumcuların bakış açısından farklı, daha insani, çocuksu yine humourdan kopmayarak eleştirebilmiştir Orhan Veli savaşı.
Bizim Gibi
Arzulu mudur acaba
Bir tank, rüyasında
Ve ne düşünür tayyare
Yalnız kaldığı zaman?
Hep bir ağızdan şarkı söylemesini
Sevmez mi acaba gaz maskeleri
Ay ışığında?
Ve tüfeklerin merhameti yok mudur?
Biz insanlar kadar olsun?
Çocuk gibi şiirler yazıyorlar, Garip’in ilk aldığı eleştirel tepkilerden biridir. Fakat şairin bu çocuksulukla hayata bakabilmesi bile onun şiiri çıkmaza sokan eski anlayıştan farklı bir gözle bir şeyleri aradığına dair ipucudur aslında. Bu şekilde okunmalıdır şairin bu şiirleri. Çok yüksek bir söyleme küçük bir çocuk edasıyla yaklaşarak, söylemi geçersiz kılmanın bir yoludur aslında. Çocukların amcaları şaşırtmak, ne yapacağını bilmez hale sokmak, çaresiz bırakmak amacını taşır bu şiirler.
Kuş ve Bulut
Kuşçu amca!
Bizim kuşumuz da var,
Ağacımız da;
Sen bize bulut ver sade,
Yüz paralık.
(Bu şiir üç şairin imzasını taşır.)
Garip ve Orhan Veli üzerinde birçok araştırma, makale, inceleme vardır. Şairi, önemli iki edebiyat tarihi araştırmacısının yazdıkları koca koca edebiyat tarihi kitaplarında bu ironiden eksik anlatmaları bu yazının doğuş noktasını oluşturdu. Şairin kendinden önceki şiire yepyeni bir kapı açmak isterken şiirinin merkezine aldığı bu ironiyi atlayarak vermek, şairi geçici hazlara sığınmış bir sanatçı olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.
‘‘Düşünme
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor.’’
Şairi boşluk ve inançsızlıkla suçlayan bu edebiyat tarihi araştırmacısı, insanı böcekle eşit kılmasına kadar götürüyor işi. Oysaki Orhan Veli’nin bu dizelerini ironi bağlamında incelediğimizde burada bir söz oyunu olması fikri daha muhtemel bir açıklama gibi duruyor. Asım Bezirci, Orhan Veli adlı çalışmasında bu eksikliği görmüş araştırmacılardandır. Şöyle der Bezirci: ‘‘Orhan Veli işlediği konularla, canlandırdığı kişilerle, kullandığı sözcüklerle şiirin alanını genişletmiştir. (…) Hasta, mistik, romantik duyguculuğun yerine, doğal, akılcı bir duyarlık getirmiştir. Ciddiliğin, soğukluğun, kasıntının yerine ince alayı, ironi ve humouru koymuştur.’’
Şairin şiiri elbette çok daha başka bakış açılarıyla, farklı yaklaşımlarla ele alınabilir. Çünkü ne sanat ne de bir sanatçı kesin yargılara bağlanarak değerlendirmeye alınabilir. Son söz olarak; Orhan Veli, eğlenceli, keyifli, ince alaylı, halkın kendisinden bir şeyler bulacağı şiiri edebiyatımıza sunmayı başarmıştır. Nâzım Hikmet, Orhan Veli’nin şiirlerini bavulunda taşımış, onun ölümsüz bir şair olduğunu vurgulamıştır. “Şekerciyle mani atışmaları yapacak kadar gönülden bir insan”dır. 1950’de beyin kanaması geçirerek, çok genç yaşta sanata ve hayata gözlerini yumar.
Kardeşinin anlattığı bir anısından alıntıdır:
1950 Kasım ayında, soğuk ve karlı bir havada Orhan Veli’nin baba evi Şişli’de misafirler vardır. Babası Cumhuriyet’in ilk yetiştirdiği aydınlardandır ve oğlunun bu şiir sevdasına hatta şiirlerine de pek sıcak bakmamaktadır. Babasının yanında sigara içmeyen şair, bu soğuk havada balkonda sigara yakmıştır, kardeşi yanına gelir. Üstünde incecik bir gömlek vardır Orhan Veli’nin. “Abi, babam senin sigara içtiğini biliyor, neden bu soğukta buradasın, hasta olacaksın, içeride içsene,’’ der. Şair, “Babamın üç günlük ömrü var fırfır, ben böyle iyiyim,’’ der kardeşinin omzunu sıvazlayarak ve üç gün sonra kendisi bu dünyaya veda eder. (Orhan Veli belgeselinden alıntıdır.)
Şimdi, bu güzel şairi anmak için, onun o dillere düşmekten çekinmeyen tavrını en güzel sergileyen şiirlerinden birine, bestelenmiş şarkıyla şapka çıkararak, Bir Garip Orhan Veli’yi selamlayalım.
Yararlanılan Kaynaklar:
Orhan Veli, Bütün Şiirleri, YKY.
Orhan Okay, Poetika Dersleri, Dergâh Yayınları.
Asım Bezirci, Orhan Veli, Altın Kitap.
İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları.
1986 yılında Bursa’da doğdu.Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 2009 yılında Tezer Özlü’nün romanları üzerine yaptığı bir çalışma ile mezun oldu. 2012 yılında Modern Türk edebiyatında yüksek lisans eğitimine başladı; bu dönemde bir süre Paris’te İnstitut National des Langues et Civilisations Orientales’de (İNALCO) Türkoloji bölümünde bulundu. Nedim Gürsel, Timour Muhidine gibi Türk edebiyatı üzerine çalışan yazar ve araştırmacılardan ders aldı. Yüksek lisans eğitimini, Prof. Dr. Yakup Çelik’le yürüttüğü, Fethi Naci’nin eleştiri günlüklerini incelendiği teziyle 2014’te tamamladı. Kocaeli Üniversitesi’nden formasyon eğitimi aldı. Özel bir kurumda edebiyat ve Türkçe öğretmenliğinin ardından, 2016 yılında YTÜ’de Modern Türk Edebiyatı bölümünde doktorasına başladı. 2008 yılında Galapera Sanat Atölyesi’nde Jale Sancak, 2018 yılında Gümüşlük Akademisi’nde Yekta Kopan’la ‘yaratıcı yazarlık’ çalışmasında bulundu. Yazarın Varlık, Arkakapak, Mavimelek, Galapera Fanzin dergilerinde yazıları yayımlandı. Şu anda doktora tezini hazırlamakta ve kendine ait ‘yazıyabeşkala’ isimli blog sitesinde, kitap, söyleşi ve incelemeler kaleme almaya devam etmektedir.