Susuyorsak masum muyuz? Üstümüze kat kat giydiğimiz kimliklerimize tezat bir yaşantımız hiç olmadı mı? Hiç yasakları düşünmedik mi? Ne kadar cesuruz ve ne kadar suskunuz?
Stephan Zweig’ın “Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat”ini okurken bunları düşüneceksiniz. Tanıdığınızı sandığınız kişilerin neler yaşamış olabileceklerini sorgulayacaksınız belki de. Başka birini kendinizle özdeşleştirip içinizdeki bilinmeyeni haykırmak ve yüklerinizden kurtulmak isteyeceksiniz. İnsanların bilinmeyenini bilmeyi isteyecek, bütün gizemlerinize gecenin karanlığını daha fazla örtmeyi arzulayacak ve belki bir an gelecek içinizde sır gibi sakladıklarınızı hemen hiç tanımadığınız birine anlatma ateşiyle yanacaksınız. Evet, diyeceksiniz, o hiç tanımadığım biri olmalı. Ama fazlasıyla belirsiz bir sözcük olan vicdan denen şeyle (s.15) siz de fazlasıyla yüz yüze kalacaksınız. İşte bu sebeple bu kitabı okurken içinizde farklı bir yer harekete geçecek.
Altmış yedi yaşında, eşinin ölümünden sonra da sıradan hayatına devam eden bir kadın, kumarın dehlizine ezkaza girmiş genç bir adam, seçtikleri tatilde tesadüfen bir araya gelen insanlar, bir olay ve olayın içinde barındırmadığı kişiler üzerindeki yansımaları… Yaşadıklarımızın sadece bizim hayatımızda derin etkileri olabileceği yanılgısıyla yüzleşme…
Mrs. C’nin dış dünyanın cazip araçlarıyla kendini doyurmak isteyen iç dünyasının acı veren, mide bulantısı gibi kabaran boşluğu yüzünden(s.17) gittiği tatilde cesetleşmeye doğru hızla yol alan bir adamla karşılaşması ve başka bir cesedin doğuşu. Acaba kitabı okuduktan sonra sizin algınızdaki ceset ne olacak?
Bir insanın hayatının sadece yirmi dört saatte nasıl değişebileceğini, dahası, bu değişimin ömrü boyunca insanı nasıl şekillendireceğini düşündürüyor Zweig bize. Yazarın her kitabında karşımıza çıkan insan psikolojisinin derinine inme özelliği burada da edebi dille başarılı bir şekilde buluşuyor. Kumar masasındaki eller üzerinden sayfalarca yaptığı psikolojik çözümlemeler ve muhteşem betimlemeler ile roman karakterlerinin bulunduğu kumarhaneye gidip kaybetmenin stresini, kazanmanın heyecanını yaşayabiliyorsunuz. Bir ara Zweig’ın kumarhanede uzun zaman geçirmiş olabileceği ve ortamı uzun bir süre birebir gözlediği hissine kapıldığımı söylemeliyim.
1927’ de kaleme alınmış bu novellanın sanki henüz yazılmış gibi güncel olması, sayfalar arasında gezindikçe hiç yabancısı olmadığımız duygularla, davranışlarla ve tepkilerle karşılaşmamız öyküyü bize yakın kılıyor. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan kitabın sadece yetmiş bir sayfa olması da bir çırpıda bitmesini sağlıyor ki bu da kimi okurlar için önemli bir ayrıntı.
Zweig’ın yapıtlarında dili anlaşılmaz kılarak edebi başarıya ve etkileyiciliğe ulaşma çabası ile hiçbir şekilde karşılaşmıyorsunuz. Aksine dilin sade işlenişinin eser üzerinde yarattığı parlaklığı fark edebiliyorsunuz. Öykülerindeki çok izlekli yapı bu kitapta da karşımıza çıkıyor. Bu anlamda öyküyü yaşarken çizgisel bir yapıda ilerlemediğini de görüyoruz. Aslında kitap boyunca, yaşanan bir olayın bir yabancıya aktarılışını okuyoruz ama öykü bu monolog üzerinden farklı katmanlara evriliyor.
Bu eserde Zweig’ın ana karakteri bir kadın. Ve onun bir kadının içinde yaşayan sessizliğin gerçek anlamını çok iyi duyumsayabildiğini kitap bitince fark ediyorsunuz. Çünkü o ana kadar tüm bu kurgunun bir kadın yazar tarafından yazıldığı hissiyle kitabı okuyorsunuz. Zweig hiçbir yerde erkek kimliği ile kadın karakterini baskılamıyor. Duygusal ve davranışsal anlamda bir hata yapmamış. İkinci eşiyle birlikte intihara giderken de belki aynı duygusal tınıyı yakalayabilmenin birlikteliğini yaşadılar son nefeslerinde, diye düşünmeden edemediğimi söylemeliyim. Kolay değil öyle birlikte ölmek; biri ötekini kendine inandıracak… Yazarların kendilerini şekillendiren duyguları ile eserlerinde sıklıkla karşılaşabiliyoruz. Örneğin Zweig’ın bir diğer eseri olan Mecburiyet’te de savaş karşıtlığını açıkça görebiliriz.
Siz de sizi şekillendiren duygularınızı hafifçe çalkalayarak iç dünyanıza dalmak, hayatınızın belirli zaman dilimlerine örttüğünüz örtüleri kaldırıp bakmak, kendinizle yüzleşmek istiyorsanız, vücut dilini çözümleme becerisinin insanların hayatını nasıl etkileyebileceğini bu güne kadar hiç fark etmediyseniz, içinizde isyan etmek isteyen bir tutkunuz varsa ve belki yan dairede oturan o halim selim komşunuzun hayatında neler yaşamış olabileceğini kurgularken kendi öykünüzü yazmak istiyorsanız bu kitabı okumalısınız.