Tanıtım bülteninden: Ünlü gurme ve şef yazarlar Aydın Demir, Maria Ekmekçioğlu, Rafet İnce, Pelin Bilgiç ve Diler Terzi’nin damakta birbirinden leziz tatlar bırakacak çok özel tariflerinin de yer aldığı bu sayfalarda, “Fincandan Lezzete” uzanan bir kahve serüvenine hazır mısınız? Cenk R. Girginol’un hazırladığı “Kahve Fincandan Lezzete” Oğlak Yayınları etiketiyle raflarda.
Kahve’nin keşfinden başlayarak, Osmanlı ve Avrupa kültürüne nasıl işlediğine, dünyada içilen geleneksel kahvelerin öykülerine ve reçetelerine, kahve eşlikçisi yerel lezzetlerin özgün tariflerine kadar uzanan, damaklarınızda keyif ve mutluluk hissi bırakacak sihirli bir değneği var elinizdeki kitabın.
Kahveyi bu kitapta bütün aroma ve lezzetleriyle inceleyerek, kendi kahve tadımınızı yapacak, hatta hatıra olarak tadım notlarınızı saklayabileceksiniz.
Kitabı okurken bir fincan kahvenizi yanınıza almayı unutmayın…
Kahve Fincandan Lezzete · Tadımlık
Kahve 1517 yılında Yemen’in Osmanlı toprağına dahil oluşu ve 1543 yılında saraya girişiyle hayatlara dahil oldu. Kahvehane kültürünün başlangıcıysa 1554 yılı. Açılan ilk kahvehane Kivahan, Tahtakale’de (taht-ül kale), Hakem ve Şems adlı iki Arap tarafından faaliyete girince kültürü de başlangıç noktasını bulmuş oldu. Kahvehanelerle ilgili günümüze kadar ulaşan ilk bilgiler Evliyâ Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı Seyahatnâme eserinde karşımıza çıkıyor. İlk kahvehaneler her kesimin toplanma merkezlerine dönüşmüş durumdayken zamanla bilgili ve toplum tarafından kabul görmüş kişilerin, yani Erbab-ı marif’lerin toplanma merkezleri olmuştur. Tarifin bu kısmını yalnızca Osmanlı yönünden değil, Avrupa’da açılan kafelerin dönüşüm profillerinde de görebiliriz. Bu da kahvenin birleştirici kültür yapısını gösteriyor. Duayen tarihçi Kemalettin Kuzucu’nun Türk Kahvesi kitabında yer verdiği, Fransız tarihçi ve gazeteci Ubicini’nin kaleminden, yasaklardan sonra kahvehane kültürünün çok da etkilenmediğini, günlük hayat içinde nasıl devam ettiğini çok güzel anlatan bir paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. “Netice ne oldu? İstanbul’un iki üç bin kahvehanesi ne sihirdir, ne keramet, bir anda iki üç bin berber dükkânına dönüştü. Bir de baktık ki Osmanlılar her yanda harıl harıl saç-sakal kestiriyorlar ve dipte sadece perdeyle kapatılmış bir bölüm tütün ve kahve tiryakilerinin barınağı hâline gelmiş.”*