Kapitalist sistem üretim, dağıtım, değişim ve mülkiyet hakkı ile sermaye biriktirme haklarının tümünün özel şahıslara ve özel şirketlere ait olduğu bir sistemdir ve kapitalizm sermaye birikiminin devamlılığını, kâr oranlarının yüksek olmasını gerektirir. Kâr oranı düşen sermaye için bu durum büyük bir çıkmaz ve bunalımdır. Kapitalizm zaman içine düştüğü bu bunalımları hep savaşlar yoluyla aşmıştır. I. ve II. Dünya Savaşlarının nedenleri bu bunalımlardır. 1980’li yılların başından itibaren ise neoliberal politikalar kapitalist sistemin krizine bir yanıt olarak tüm dünyada devreye sokulmuştur.
Dünya ekonomisinin geçen yüzyılın son çeyreğinde içine girdiği kriz; Türkiye’nin de içinde olduğu Azgelişmiş ya da Gelişmekte Olan birçok ülkede özelleştirme uygulamalarını da içine alan yapısal uyum programları, istikrar paketleri adı altında neoliberal politikaların uygulanmasını gündeme getirmiştir.
Ülkemizde uygulanan bu neoliberal ekonomik politikaların bir gereği olarak yapılan özelleştirmelerle, Cumhuriyetin büyük kazanımlarından olan birçok fabrika ve sanayi tesisleri, kömür madenlerimizin birçoğu özelleştirilmiştir. Bu durum vahşi bir piyasa ekonomisinin işlediği, iş güvenliğinin olmadığı, sosyal hakların çalışanlar adına çok budandığı, geleceksiz, kaygan bir çalışma ortamının oluşmasına neden olmuştur.
Ülkemiz bu özelleştirmelerin sıkıntılarını yaşarken büyük bedeller ödemektedir. Bu bedellerden biri de özelleştirilen Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen ocakta, 14 Mayıs 2014 yılında elektrikli ekipmanların neden olduğu kazadır. 301 madencimizi yitirdiğimiz bu kaza, cumhuriyet tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan maden kazası olarak kayıtlara geçmiştir.
Kazada büyük bir patlamanın ardından gelen yangın sırasında yeraltında 787 işçi vardı. Maden sahibi yüksek kârlılık adına iş güvenliği için yapılması gerekenlerin birçoğundan kaçınmıştı ve sonuç tam bir felaketti. Oysa madenciler daha 2013 yılı sonunda ülkedeki tehlikeli çalışma koşullarını protesto etmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde ise ilgili maden için verilen güvenlik araştırılması teklifi, facianın gerçekleşmesinden yalnızca yirmi gün önce reddedilmişti. Faciadan sonra Türkiye’de üç günlük ulusal yas ilan edildi ama ölenler geri gelmediği gibi, Soma faciası da son maden kazası olmadı.
Bu olayın toplum vicdanında açtığı derin yaralar ve sebep olduklarının onarılması mümkün değil üstelik zaman çabuk geçiyor ve ne yazık ki unutmak insanın kaderi. Ama ne iyidir ki sanat zamana şahitlik eden, ona çentik atan, vicdanları uyanık tutan bir olgu olarak işlevini sürdürmektedir. Bu anlamda Leyla Civil’in I. baskısı 2016 yılında İnsancıl Yayınlarından çıkan “Sarı Çizmeler” isimli öykü kitabı, zamana not düşen bir öykü kitabı. Soma felaketinden yola çıkarak yazılan öykülerden oluşan kitaplardan biri. Sosyal yaraları odağa alan, gerçekçi yöntemle yazılmış on yedi öyküden oluşan kitap yazarın ilk kitabı. İnsanı odağa alan öykülerin konusu; duygularını, özlemlerini, umutlarını kapitalizmin acımasız çarkında yitiren insanın halleri. Yani öykülerin odağında insan var, hem de en insani haliyle. Yalın bir dille yazılan öykülerde dilin ustalıklı kullanımında az sözle çok şey söylenmesinin sağlanmış olması okumayı kolaylaştıran unsurlardan. Öykülerin karakterleri bizden birileri, içimizden, iyi yaratılmış. Davranışları, duruşları çok insancıl. Öykülerde karakterlerin yaratılmasındaki başarı psikolojik derinliklerinin oldukça iyi tasarlanmış ve ifade edilmiş olmasından geliyor. Karakterler konuyla bütünlüğü sağladığı gibi, mekânlarla da uyumlu. Bu da yazarın gözlem yapma gücünden ve bu gücü kelimelere dökebilmesinden kaynaklanıyor.
Kısa öyküde önemli olan ilk cümledir. Çünkü ilk cümle öykünün tüm yükünü taşır. Bir kısa öykünün sonuna dek okunmasını sağlayan ve öykünün bel kemiğini oluşturan en önemli ögedir. İlk cümleyi iyi kurup olaylara bağlayabilen ve ana izleğe ulaşan öykü kendini okutur. Bu anlamda Leyla Civil’in öykülerinin ilk cümleleri oldukça işlek, izleğe kapıyı kolayca açan, okuru içine çekip sürükleyebilen cümleler. Bu cümleleri güzelleştiren bir dili var yazarın. Sade, işlek ve güçlü. Anlatımı akıcı.
Ernest Fischer; “Bütün sanat zamanla koşulludur ve ancak tarih içinde belli bir zamanın düşüncelerini, isteklerini, gereksinimlerini, umutlarını yansıttığı ölçüde insanlığı temsil eder.” diyor, Sanatın Gerekliliği kitabında. Leyla Civil’in öyküleri bu anlamda zamanla koşullu öyküler. Konuları iş kazaları, özelleşen madenlerdeki çalışma koşulları, işsizlik, tarımın içine girdiği dar boğaz, güvencesizlik, örgütsüz iş gücünün çıkmazları, ölüm, savaş ve göç, güncel olaylar; umut, sevgi, vefa gibi insani duygular. Yazar öykülerinin ana izlekleri sisteme eleştirel yaklaşan bir bakış açısıyla örmüş. Zamana not düşüp tanıklık yapıyor.
Bütün öykülerin konusu, karakterleri, olayların akışı ve bu akışı destekleyen yan olaylar çok iyi kurgulanmış. Öykülerdeki nesneler, bu nesnelerin öyküyle ilişkileri ve onların göstergeleri ana izleği destekleyerek, öyküde derinliği çok iyi sağlamış. Göstergeler iyi yerleştirilmiş ve birbirini bütünler nitelikte olduğu gibi, estetik açıdan da öyküleri güçlendiriyor. Bu durumu kitaba adını veren Sarı Çizmeler öyküsü özelinde örnekleyecek olursak; ekonomik sistemin üreticiyi yoksullaştıran, çaresiz bırakan yönü üzüm bağları, sosyal yaşam ve ekonomi arasındaki ilişki odağa alınarak kurulmuş. İnsanların borçlandırılmasını üzüm üreticisi özelinde ele alarak, oldukça güçlü bir kurgu yapılmış. Devletin aradan çekilmesi sonucunda tüccarın insafına mahkûm bırakılan çiftçinin çıkmazı, ürünün ederini bulamaması, çiftçiden esirgenen desteğin onun üretimi ve dolayısıyla geçimini olumsuz etkilemesi güçlü bir şekilde ve öykü tadında çok güzel işlenmiş. Bütün bu olumsuzlukların, borçlarını ödeyemeyen dolayısıyla da geçimini sağlayamayan çiftçiyi maden ocağında çalışmaya mahkûm etmesi ve finalde Soma maden kazası. Kaza sonrasında da bir zamanlar üretimin ve kazancın bolluğunda üzüm için kullanılan soğuk hava deposunun, bu kez de kazada ölenler için morg olarak kullanılması öykünün ve okurun kalbine saplanan bir bıçak gibi. Karakterlerde oldukça gerçekçi yaratılmış. Tepkileri, duyguları, düşünceleri çok insanca.
Öykü çok özel bir türdür. Kısalığı yazarı ve okuyucuyu zorlar. İyi okur duygularını harekete geçirecek verileri en kısa, en yoğun anlamda, zaman kaybetmeden almak ister. Okuduklarından çok öyküde gizli olanı sezmek, söylenmeyenin peşinde olmak ister. Bu anlamda öykünün yaşamı bir yanından yakalaması, bireyselden evrenselliğe ulaşmanın yolunu açması gerekir. Okura bütünün bir parçası olduğunu hatırlatması, yalnız olmadığını duyumsatması, duygudaşlık kurarak eyleme geçmesini sağlaması, düşünsel gereksinimine yanıt verip dertlerini, umutsuzluklarını, umutlarını yansıtması en önemlisi de yazarın yazdıklarında samimi olduğuna inandırması gerekir. Sarı Çizmeler bütün bu sıraladığımız nitelikleri taşıyan bir öykü kitabı. Kitaba adını veren öykünün dışındaki diğer öyküler de; Aras’ın Kahraman Babası, Alefe, Göç, Sığınmacı ve diğerleri, çok iyi öyküler. İyi bir öykü anlattıklarından çok anlatmadıklarıyla okuru yakalar ve kendi dünyasına sokarak onu harekete geçirir, Leyla Civil öykülerinde bunu da başarıyor.
Soma felaketini vicdanlarda açtığı yara edebiyatta öykülerle ve şiirlerle sarılmaya çalışılmıştır ama ne yazık ki tekelleşmiş yayınevlerinin ilgi göstermediği gerçekçi edebiyat eserleri gibi, bu kitapların da görünür kılınması çok zor olmaktadır. Bu görünmezliğin başka bir nedeni de, her şeyin sanallaştırıldığı günümüzde, içinde yaşadığımız toplum. Çünkü üyesi olduğumuz toplum dokunmaktan, konuşmaktan, bakışmaktan korktuğumuz, birbirimizi ötekileştirerek gerçekliğimizi yitirdiğimiz bir insan kalabalığına dönüştü. Bu durumda insan olduğumuzu tekrar hatırlamak sistemi aksatacağından, bilerek ve isteyerek örtme ve gözden kaçırma yoluna gitmektedir.
“Okumak bir ad koyma eylemidir.” diyor Barthes. “Çünkü okumak insanda duyguları tanımak ve onlara bir ad koyma becerisi kazandırır.” diye de devam ediyor. Yani okumak öyküdeki ya da romandaki karakterlerin acılarını, isteklerini ve arzularını onların duyumsadıkları gibi duyumsayabilme becerisi edinmemizi sağlayıp bizi daha çok insanlaştıran bir eylem olarak bireysellikten çıkıp toplumsal bir yarara dönüştürebilecek bir eylemdir. Başkalarının durumlarına karşı duygusal tepki verebilme becerisini hatırladığımız andan itibaren de adil, etik ve daha iyi bir toplum yaratma isteği de içimizde uyanır. İşte tam da burada gerçekçi gelenekten beslenerek yapıtlarını oluşturan edebiyatçıların varlığı, zamana tanıklık etmek gibi okuru besleyen önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Sarı Çizmeler bu anlamda tarihe tanıklık eden, okuru besleyen bir öykü kitabı. Mutlaka okunması gerekir.
Sarı Çizmeler – Leyla Civil
İnsancıl Yayınları
1.Baskı – Ocak 2016 – 74 sayfa