“İnadına Edebiyat” mottosu ile dijital olarak yayın yapan Keçi Edebiyat e-dergisi editörü Halil Türkden ile dergi, dergicilik ve edebiyat üzerine konuştuk.
Çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatı alanında Türkiye’nin en önemli yayınevlerinden olan Günışığı Kitaplığı tarafından, 6 aylık sürelerle dijital formatta yayınlanan Keçi edebiyat dergisi, son çıkardığı Kış 2015 sayısı ile 4.sayıya ulaşmış oldu.
Derginin editörü Halil Türkden ile Keçi edebiyat dergisi çerçevesinde dergiciliği ve edebiyat yayıncılığını konuştuk.
Adından ve “İnadına Edebiyat” sloganından anlasak bir de sizden dinlemek isteriz: Keçi, hangi amacı ne şekilde gerçekleştirmek için yola çıktı ve bugün bu yolun neresinde görüyor kendini?
Haziran 2014’te ilk sayısı yayınlandı Keçi’nin. Edebiyat yayıncılığında 20. yılını kutlayan Günışığı Kitaplığı’nın yıllardır düzenlediği konferans ve seminerlerinde usta edebiyatçıların sunduğu içerik havuzu çok kıymetliydi. Keçi, Türkiye’nin ilk ve tek yayıncılık konferansı olan Zeynep Cemali Edebiyat Günü’nün ve yurdun her bölgesinden öğretmen ve kütüphanecilerin katıldığı Eğitimde Edebiyat Seminerleri’nin tüm içeriğini yayınlıyor. Keçi’nin amacı aslında Günışığı Kitaplığı’nın bu iki etkinliğini düzenleme amacıyla aynı. Bu konferanslar yayıncılık sektöründeki dostlarımızla ve eğitimde edebiyattaki paydaşlarla birlikte mesleki gelişimi hedefliyor. Doğal olarak, öğrenmenin, gelişmenin ve birlikte büyümenin anlamlı olacağına inanan etkinlikler bunlar. Bu ülkede öyle olmasını hayat ettiğimiz pek çok şey gibi…
Keçi’yi bugünün popülerleşen dergiciliğinden ayrı bir yerde tutmak lazım. Yani bir tür almanak niteliğine de sahip, aynı zamanda süreli dijital yayıncılığa da profesyonel bir örnek… Gerek 6 aylık olması, gerek dijital olması gibi fiziksel sebeplerin haricinde, siz Keçi’yi hem dergilerin, hem dijital yayınların neresinde konumlandırıyorsunuz?
Edebiyatı bir blogda, web sayfasında, türlü formatlarda okutan birçok oluşum var. Sizin de belirttiğiniz gibi popüleri temel alan pek çok dergi var. Keçi ise, kendisine has edebiyat içeriğini, basılı bir derginin planına sadık kalarak, okurlarına elektronik yollarla ulaştırıyor. Bazen bir elektronik bültenle, bazen sosyal medyada karşımıza çıkabilecek sürpriz bir soru ve onu takip eden bir linkle… Keçi’yi okumak için keciedebiyat.com adresine girmeniz ve girdikten sonra, site içinde kalarak bir uygulama içinde mi, yoksa pdf formatında dergiyi indirerek mi okumak istediğinize karar vermeniz yeterli.
Türkiye’deki ilk ve tek elektronik edebiyat dergisi, edebi içerik sunmayan, edebiyatı tartışan, tam anlamıyla bir edebiyat dergisi.
Her ne kadar bir yayının okura ve yayıncılık sektörüne ulaşması açısından dijital platformlar kestirme gibi gözükse de oldukça kalabalık ve dağınık bir ağ haline gelmesi de süreci zorlaştırıyor. Keçi’yi istediğiniz okura/alıcıya ulaştırabiliyor musunuz? Ne gibi çalışmalarınız var?
Açıkçası okur kitlesi toplu bir kesim olduğu için, üretilen içerik nokta atışı olarak ulaştığı için bu dağınıklığı hissetmiyoruz. Özellikle öğretmenler, kütüphaneciler, yayıncılar, yeni medya öğrencileri, lise çağındaki bloggerlar dergiyi takip edenlerin önemli bir kısmını oluşturuyor. Alternatif bir alanda edebi metin değil, edebiyat metni sunmak ve bunun böylesi iyi geri dönüşler alması sevindirici elbette. Akademisyen, öğretmen, kütüphaneci ve yayıncı dostlarımızın olduğu, ülkenin dört bir yanını gören geniş bir alıcı ve okur kitlesi var Keçi’nin.
Bu anlamda geri dönüşler nasıl oluyor? Mesela şu ana kadarki 4 sayı kapsamında geleceğe yönelik ne gibi notlar, olumlu/olumsuz eleştiriler aldınız, orta ve uzun vade planlarınız neler?
Önceki soruda belirttiğim gibi öğretmenler, kütüphaneciler, yayıncılar, yeni medya öğrencileri, lise çağındaki bloggerlar dergiyi takip edenlerin önemli bir kısmını oluşturuyor. Keçi’nin bu okur kitlesinin gerek bireysel çalışmalarına kaynak olabildiğini görmek, gerekse özgür bir edebiyat ve düşünce evreninde ilham kaynağı olduğunu gözlemlemek umut verici.
Dergideki tematik yazılar, inceleme ve yorumlar açısından Keçi’in arşivlik nitelikte bir dergi olduğunu ve her sayıda bu açıdan daha güçlendiğini görmek zor değil. Dijital cepte, ama mesela bir süre sonra toplu bir basım yapılıp basılı arşive geçmesi söz konusu mu?
Keçi elektronik bir dergi hayaliyle, herkesin kapısını her an kolaylıkla çalabilme umuduyla yola çıktı. Basılı olması gibi bir planımız şimdilik yok. Zaten doğası, ortaya çıkış amacı gereği basılı bir yayın olması gereksiz ve anlamsız olur gibi. Hatta yakın gelecekte web yayınıyla ve dijitalde okunmasıyla ilgili önemli gelişmeler, yenilikler de olacak.
Keçi de dahil olmak üzere Günışığı ailesi yeni medya dediğimiz dijital platformları çok iyi kullanıyor. Geleneksel medya araçlarıyla kıyasladığımızda aldığınız verim açısından olağanüstü bir farklılık var mı, yoksa iki platformun getirileri artık birbirlerine yaklaştı mı?
Matbaayı bile 200 yıl geç sindirmiş bir toplum olarak, dijitale mesafeli durma şansımız yok diye düşünüyorum. Sansürlerle ya da erişim zorluklarıyla da kaybedilecek vakit yok. E-dergi dünyada çokça başvurulan, sıfır maliyetli, dünyanın her yerinden ulaşılabilen, dağıtımı ve tanıtımı anlık yapılabilen, yayıncısının işini de her açıdan kolaylaştıran bir format.
Geleneksel medyanın türlü “ekonomi politik” sebeplerle nefes almakta zorlandığı doğru. Kapanan gazete, televizyon ve edebiyat dergilerini üzüntüyle izliyoruz. Nefes almakta zorlansa da ölmesi mümkün değil geleneksel medyanın. Bu nefessizlikten dolayı elbette dijitalden alınan verim giderek arayı açıyor, ama karşılaştırma yapmadan imkânları yüksek verimde kullanmalıyız.
Keçi haricinde, bugünkü dergicilikle ve dergilerle ilgili fikirlerinizi de merak ediyorum.
Nicelik anlamda artış kötü bir şey değil, daha çok dergi yayımlansın, hiç ölmesinler hatta.
Ama niteliği tartışıyorsak, aforizmalarla, ölen doğan şairlerleri kapak yaparak, Twitter trendlerine göre dosya konusu belirleyerek, sevilen her sanatçıya “yazar” diye yazdırarak bir popülarite yakalamaya çalışan dergiler giderek aynılaşmaya başladı. Sorun dergilerin çok olmasında değil, çoğunun aynı olmasında. Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Oktay Rifat, Cemal Süreya gibi ustalar zor şartlarda harikulade dergilere öncülük etmişler. Tabii ki kirlenme diye bir şey yoktu o zamanlar. Ama bugün özgünlükten uzaklaşma ve aynılık varsa, bir şeyleri biz okurlar kirletiyoruz demektir.
Peki, her ne kadar alışıldık dergilerden farklı bir yayın politikası ve periyodu olsa da merak edenler için soralım: İnsanların size, içeriğinize uygun yazılar göndermesi mümkün mü? Eğer öyleyse bunun için ne yapmak, nelere dikkat etmek gerekir?
Keçi’nin doğası gereği dışarıdan yazı almak ve yayımlamak şimdilik ufukta görünmüyor. Konferans ve seminer içeriklerini yayımlayan Keçi, o sayının temasına uygun olarak bazı konuk yazarları davet edebiliyor.
**
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)