KalemKahveKlavye Dergi ‘nin Ekim 2014 tarihli sayısında yer alan ve Koray Sarıdoğan tarafından gerçekleştirilen Hayko Cepkin röportajının tam metni yayında.
Kronolojik olarak, -bence- 90’lı yılların popüler Rock kültürünü Hayko Cepkin’in ilk albümü ile bitirebiliriz. Özellikle ikinci albümü “Tanışma Bitti” ile deyim yerindeyse kült bir eser ortaya koyan Hayko Cepkin, bireysel kariyerinde 10.yılı doldurmak üzere. Dört albüm, sayısız konser ve proje ile bugün popüler Rock camiasının ilk akla gelenlerinden olan Hayko Cepkin ile hem kendisinin hem de memleketin günceli üzerine konuştuk, merak ettiğimiz mevzuları sorduk.
“Varoluş süreci bitmiş, pisliklerin elinde yok oluş süreci başlamıştır”
Adettendir diyerek yeni sezonda sahne ve müzikle ilgili neler olacak diye bir giriş yapmak isterim.
Yeni sezona uzun zamandır sahne listesinde yer vermediğimiz ve her daim “Bunu neden çalmıyorsunuz, şunu neden çalmıyorsunuz?” sorularına maruz kalan parçaları listeye alarak 10 yıldır bizimle büyüyen sevenlerimize ufak bir geçmiş hatırlatması, duygu hoplatması, zaman zaman da iç çekmesi yaşatacağız.
Ben Hayko Cepkin hikayesini en başından beri izleyenlerdenim. “Sakin Olmam Lazım” diyerek başlamıştın. Şimdi merak ettiğim, daha sakin misin, sükunetin faydasını gördün mü ve önerir misin?
Hiç olamadığımdan kendime söylediğim bir telkin cümlesiydi. Halen değişen bir şey yok. Yalnız küçük bir formül buldum. O da İstanbul’dan taşınmak oldu. Bu sebeple daha huzurluyum.
Profesyonel müzik kariyerin belli bir kıvama gelince, daha net ifadeyle “Hayallerini gerçekleştirince” ilk baştaki motivasyonda bir azalma veya bir biçim değiştirme oldu mu?
Motivasyonumda azalmalar, konsere çıkmak istememeler, çıkınca şarkı söylemeyi kesip uzun uzun seyirciyi seyretmeler gibi hallerim oldu. Bunların da yegane sebebi tek gelir kaynağımızın konserlerden olması, sektörün çökertilmesi, telif düzeninin işlememesi, gerçek üreten-yaratan sanatçı kısmısının hakkını alamayıp hoppalacıların tombalacıların revaçta olması, müziği-sanatı, bir zaman sonra iç huzurun için değil de gereklilik olarak, durmaksızın yapman gereken bir ağır işmiş haline bürünmesi, kodumun cep telefonları yüzünden eskiden hal hatır soranların yerine şimdi durmaksızın foto çekiliyor selfiiii çekiliyor olunması gibi ve daha daha sayabileceğimiz olumsuzluklar sebebi ile negatif hissiyatlarım mevcuttur. Bu duygu da son üç yılı kapsar. Bu sebeple yapmış olduğum kutsal mesleğin ruhunu kaybetmemek adına daha az ve daha doğru alanlarda bulunup seyircimin de ekibimin de rahatının huzurunun bozulmayacağı, daha düzenli alanlarda yer alacağım. Yeni kararlarımdan biri de budur.
“Durmasını bilen birine ilham kalleşlik etmez.”
Dört albümlük külliyatında olgunluk çizgini bir üste taşıyan, kırılma noktası albümün hangisi sence? Ve neden?
Bence hepsi birer basamak… Dört büyük, güvenli, sağlam basamak… Hikayem, biyografim, ruh halim gibi ilerlemektedir.
Sanatın her alanı için merak ettiğim bir şey var: Sanatçı, nitelikli üretimler yapamadığı bir döneme gelirse, ne olursa olsun üretmekte ısrarcı olmalı mı yoksa “limitim bu kadarmış” deyip durmasını bilmeli mi sence?
Durmasını bilmelidir. Durmasını bilen birine ilham kalleşlik etmez.
Bir dönem insanların öcü gibi baktığı bir müzik ve vokal türünü dinlenebilir hale getirip popülerleştirdin. Ama bir yandan da muhafazakar metal dinleyicisinin seni çok eleştirdiği oldu, oluyor da… Bu açıdan nasıl değerlendiriyorsun bu dokuz yıllık süreçteki rolünü?
Ben de o muhafazakar metal dinleyicisindendim. Hatta gerçek metal-trash dönemini son doya doya dinleyen jenerasyon olduk diyebilirim. Eleştiri her kesimden gelebilir. Bir kesimi kapsamaz. Herkese kendinizi işinizi müziğinizi tipinizi kılınızı tüyünüzü sevdiremezsiniz. Çok da fifi…
Temel itibariyle Rock müzik yapsan da kullandığın unsurlar itibariyle özgün bir yerdesin. Müziğinin türünü halen “Rock-Metal” gibi mi değerlendiriyorsun yoksa bir “Hayko Cepkin müziği” oluştu mu zaman içinde sence?
Bence oluştu. Her öğeden geçişler kullanıp bir tam parça haline getirip sevilmesini sağlamak kolay başarılır bir yöntem değil. Yapmış olduğum farklı albümlerdeki düzenlemelerime gelen “Ne zaman ki parça başladı, senin düzenlemen, senin parmağın olduğunu anladım” cinsindeki yorumlar bu kanıyı ispatlar niteliktedir.
Müzik dışındaki projelerde, programlarda yer almış olmak, yaptığın müziğin “İçe kapanık” olması gibi sebeplerden ötürü rahatsız etti mi seni hiç? Ettiyse, bu içe kapanıklığı ne değiştirdi?
İçe kapanık değil de “seçilen taraf” olmayı arzu etmemdendir her şey. Sevilmekten ziyade seçilmek istiyorum. İnsan kendi seçimine daha da sıkı bağlanacaktır.
“Ben önce varlığımı muhalif görürüm”
Arabesk tınılar ve sözler kullanan birisi olarak, son yıllarda “ağlak rock” denilen olaya bakışın nasıl?
Eskiden başımızda bir Anadolu Rock durumu vardı, şimdi de evrim geçirip buna dönüştü. Her dönem kolaya kaçıp para kazandıran bir yöntem bulunuyor. Ben size bir soru sorayım, sizde cevabı var ise ortada buluşuruz: Bugün yapılan bir yerli Rock festivalinde kaç grup seyirciye kafa sallatıp, pogo yaptırabilir? Ya da kaçı kızların bir köşede ağlamasına, erkeklerin ufka dalıp yaz aşklarını hatırlamasına neden olabilir?
Kitap okumadığını söylediğini hatırlıyorum birkaç yerde. Fakat söz yazarlığına bakınca farklı kaynaklardan ilham almış biri görülüyor. O yüzden söz yazarlığını en baştan beri nelerin beslediğini merak ediyorum.
Okumadığım kitaplar hikaye ve şiir kitaplarıdır. Güzel sözlü, ince belli yazıları okumak yerine araştırmacı, bilgi içerikli yazılar, kitaplar ve makaleler okumayı tercih ederim. Merak duyduğum her konu hakkında gerçek BİLGİYE ihtiyaç duyarım. Bunun yanı sıra söz yazarlığımda önceden yazılmış harika sözleri kullanmak yerine, kendi yaratıcılığım ile cümlelerimi bulup insanlar üzerinde bu şekilde etki kurmayı arzuluyorum. Bana mail yolu ile yollanan şiir, hikaye veyahut şarkı, kayıt vesaireyi dahi açıp dinlemem okumam. Başkasının cümlesinin kulağımda, zihnimde yer etmesini istemem.
Rock müzik özü itibariyle muhalif bir tür. Senin bireysel duruşun da öyle fakat müziğine daha çok bireysel, varoluşsal bir tavır hakim. Bunu da doğrudan değil de imgesel bir anlatımla ifade ediyorsun. Tam da içinde bulunduğumuz süreçte daha doğrudan ifadeler kullanan, muhalif bir albüm yapmayı düşünüyor musun?
Ben önce varlığımı muhalif görürüm. Gerisinde ek olarak yapmış olduğum her şey varlığımın teferruatıdır. Anlatımda imgesel dili daha mistik buluyorum. Herkesin anlamasını değil, anlayanın anlaması ilk hedefim.
Popüler Rock kültürü açısından doksanlı yılların kült eserler ortaya koyan isimlerini ben kronolojik olarak seninle bitiriyorum. Senin ilk albümünle başlayan dönemden bugüne “kült” ortaya koymuş birkaç isim saymak için epey düşünmem gerekiyor. Elbette sen, Murder King, Kaçak gibi isimleri hariç tutuyorum. Son on beş yılda popüler Rock piyasasını zamanın Şebnem Ferah’ı, Kargo’su, Pentagram’ı gibi vuran grupların olmadığını düşünüyor musun, düşünüyorsan bunu neye bağlıyorsun? Yoksa sadece nostaljik bir yanılgı mı bu?
Bahsettiğiniz dönem sanırım bizim ilk albümü çıkartmamız ile beraber kapandı. Gidişata göre de yeri doldurulacak gibi değil. Herkes başının çaresine baksın. Kimse hiçbir şeyi sallamazken bizden de bir şeyleri sallamamızı beklemesinler.
“Ayakta kalanlar, bu dönemi çöküş ve utanç olarak yazacak”
Müzik yazarlığı konusunu önemsiyor musun ya da ne kadar önemsiyorsun? Bizdeki müzik yazarlığını nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum.
Önemsemiyorum. Kişi, bilirkişi olsa dahi, müziği kurallı bakış açısından değerlendirip yazıya aktarsa dahi, müziğin kuralsızlığını kanun olarak gören ben için bir şey ifade etmeyecektir. Keza kimse bilirkişi değil. Ya kişisel zevklerine ya da kişisel hırslarına göre değerlendirip yazıyor. Müzik yazarı ya da eleştirmeni sadece zevksizlere yol gösterebilir. Benim sevdiğim bir şeyi o sevmedi diye yazsa kaç yazar. Neticede bu da bir sektör, para kazanıp yollarını buluyorlar.
Sosyal medyada ifade ediyorsun ama ben hem ülkedeki hem dünyadaki son mevzulara, gidişata dair genel değerlendirmeni merak ediyorum. Sadece siyasal anlamda değil bireysel, varoluşsal bir soru olarak da alabilirsin bunu.
Varoluş süreci bitmiş, pisliklerin elinde yok oluş süreci başlamıştır. Bu serüveni kazanarak ayakta kalan insanoğlu eğer akıllı ırktan olacak ise yaşadığımız bu süreci çöküş ve utanç dönemi olarak yazacaktır.
“Sandık” albümü öncelikli olmak üzere, tasavvufi unsurları salt müzikal birer araç olarak mı kullanıyorsun yoksa içsel olarak tasavvufa eğilimin oldu mu hiç?
İhtiyacım olduğunda ihtiyacımı karşılayacak şarkılara ihtiyaç duyarım. Sandık albümü de ihtiyaç anında hepsini karşılayacak bir albümdür.
Müziğin önüne geçebilecek şey(ler) nedir Hayko Cepkin için?
Oksijensizlik.
Müzikten emekli olmak gibi değil de bugünün koşturmacasından kopmak isteyeceğin bir zaman olacak mı sence? Olursa “inziva” programın nedir?
Bu sene bu planlı programın ilk tohumlarını ektim bile.
Sahneye ne zaman paraşütle atlayacaksın? 🙂 Daha ciddi bir soru olarak, vaktiyle akustik turnen çok ilgi görmüştü. Mesela büyük bir orkestrayla senfoni konseri vermeyi düşünür müsün?
Sahneye paraşüt ile kesin ineceğim. Bu benim için gayet ciddi soru idi .) Hatta bu sene tam başarıyordum, organizasyon tırstı diye vazgeçtik. Orkestralı bir proje benim için şimdilerde çok zorlayıcı olabilir. Ama akustik fikrini en doğru zamanda yine devreye sokacağım.
Son dönem Türk Rock’ından kimleri, bilmeyenlere önerirsin?
Herkes istediğini dinlesin.
Bu sayının kapak teması “Sır”. Bu kelime ne çağrıştırıyor sende?
Güven.
Zaman ve kafa ayırdığın için minnettarız. Okurlarımıza yahut takipçilerine söylemek istediğin son bir şey?
Son sözüm yoktur. Ben
teşekkür ederim.)
teşekkür ederim.)
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)